ciddimevzu

görünmeyen emek(ler): ԺaԺa sahilleri #2 // soner torlak

hegemonya mücadelesi, sadece iyi örgütlenmiş kelli felli siyasal aktörlerin arasındaki bir güç savaşından çok daha derin, çok daha karmaşık ve çok daha çok-failli işler. sayısız kaynak suyu, sayısız akıntı döküntü, sayısız titreşim kıpraşım ve sayısız minicik failliklerin adeta sibernetik biçimde hareket halinde olduğu bu mikrokozmoz, hegemonya mücadelesine sanıldığından çok daha fazla dahildir ve bizim kafamızı meşgul eden alter-hegemonya ve alter-yıkıcıkuruculuğun döl yatağıdır.

ԺaԺa sahilleri #2

En temelinde bir hegemonya mücadelesi olan siyasette, özellikle de bizim mahalleninkinde, yani Sol siyasette pek çok görünmeyen emek söz konusudur. Hegemonya mücadelesi, sadece iyi örgütlenmiş kelli felli siyasal aktörlerin arasındaki bir güç savaşından çok daha derin, çok daha karmaşık ve çok daha çok-failli işler. Sayısız kaynak suyu, sayısız akıntı döküntü, sayısız titreşim kıpraşım ve sayısız minicik failliklerin adeta sibernetik biçimde hareket halinde olduğu bu mikrokozmoz, hegemonya mücadelesine sanıldığından çok daha fazla dahildir ve bizim kafamızı meşgul eden alter-hegemonya ve alter-yıkıcıkuruculuğun döl yatağıdır.

İyi örgütlenmiş kelli felli siyasal aktörler kendi başlarına güçlü kurumsallıklarına ve akıllarına sahip olsalar dahi, hegemonya ve karşı-hegemonya girişimlerini bu bahsettiğimiz mikrokozmozun üretilmesine son derece yoğun biçimde dahil olduğu bir siyasal alanda gerçekleştirmek zorundadırlar. Bu mikrokozmozun gündelik hayatta sürekli biçimde icra ettiği öyle her zaman da siyasal olmayan davranışlar, belirli ideolojik belirlenmişliklerle illâki kısmen ya da tamamen malûl olmakla birlikte, hegemonya mücadelesinin üzerinde süregittiği alanı büyük ölçüde biçimlendirirler.

Bütün hegemonya mücadeleleri, bu anlamda, “düzen”in içinin, dışının, altının, üstünün, gizlisinin, açığının, yasalının, yasadışısının, bunların hepsinin bir arada işlediği bir toprakta icra edilir. Yıkıcı siyasetin siyasal karşı- ya da alter-hegemonya stratejileri geliştirebilmesine dönük siyasal aklını en fazla sakatlayan şeylerden biri, reformizm-devrimcilik, düzen içi-düzen dışı, yasal mücadele-yasadışı mücadele ve benzeri kafa göz yaran ikilikler üzerinden tartışan ve bu anlamda mücadelenin toprağının aslında bunların hepsi birden olduğunu görünmez hale getiren tartışmalar olagelmiştir.

Ժ

düzen solu’nun görünmeyen emeği

Bir hegemonya mücadelesi olarak siyasetin yapıldığı bahsettiğimiz toprakta bulunan ve üzerine bizim mahallenin siyasal stratejileri dahilinde çokça tartışma yapılan siyasal aktörlerden biri “düzen solu”dur. Düzen solu olarak kodlanan siyasal failler ve kurumlar toplamı, bir tür ikili hareket üzerinden işler. Bir yanıyla, sistemin dışına çıkma ihtimali olan failleri, onları mevcut devlete onların daha fazla gönül indirebilecekleri biçimlerde eklemler. Diğer yandan ise faillerin sistemin dışına çıkmalarına olanak verebilecek olan siyasal patikaları en bozulmuş haliyle bile olsa bünyesinde barındırır. Bu, aynı zamanda, devletin idaresinin tamamını ya da büyük kısmını elinde bulunduran egemen blokun arasındaki çelişkilerden ya da düzen solu’nun devlet egemen bloku tarafından çeşitli biçimlerde bastırılmasından kaynaklanan yapısal çatlakların da söz konusu olduğu anlamına gelir. Düzen solu, “fıtratı gereği” ne kadar devletli olursa olsun tam olarak devletleşemez, devletleştiğinde artık düzen solu olmaz çünkü. Tıpkı solun devletleştiğinde artık sol olmaması gibi.

Alter-hegemonya mücadelesini topraklamak için çalışıp didinen failler açısından en zorlu durumlardan biri, bir yandan zihinsel düzeyde devletten ve düzenden tamamen kopuk düşünebilirken, diğer yandan ise bu kopartmayı hayata geçirmek için devlete karşı ve düzenin içinde, dışında, altında, üstünde, gizlisinde, açığında, yasalında, yasadışısında ama illa ki düzen ile en ilgisiz bir bağ biçimi olarak teyellenmiş biçimde siyaset yapmasının gerekmesidir. Devlete ve düzene yedeklenmeksizin fakat devlet ve düzenin varlığını kabul ederek ve mecburen onu muhatap alarak hareket etmek, zaten siyasetin olmazsa olmaz koşuludur. (Bunları söylerken, bu ikisiyle karşı karşıya gelmekten imtina etmek de dahil her türden anti-siyasal duruşa da saygı duyduğumu yazayım tabii. Fakat mevzubahis siyaset yapmaksa durum budur.)

Bu anlamda, seçimler söz konusu olduğunda, alter-hegemonya mücadelesi veren faillerin geliştirecekleri stratejiler, önceden kesinleştirilmiş tavırlardan ziyade hegemonya mücadelesinin mevcut durumu üzerine elden geldiğince kafa kaldırdığınca düşünüp taşınıp belirlenecek müdahaleler olacaktır. Seçim dönemlerinde, alter-hegemonyayı topraklamaya çalışan faillerin bir kulağı Emma Goldman’ın “Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi, yasaklanırdı” sözü ve diğer kulağı ise Gayatri Spivak’ın “Yapıyı sökmek için yapının içinde olmanız gerekir” sözünde olmalıdır. Çok diktatör sandıkla gelmiş, çok diktatör sandıkla gitmiştir. Çok hak sandıkta kaybedilmiş, çok hak kazanılmıştır. Sözün özü, seçimler ve referandumlar alter-hegemonya mücadelesinin zeminlerinden biridir ve sadece biridir ama gerçekten sadece biridir.

Mesele alter-hegemonyayı kurmak ise şayet, bu mücadelenin gerçekleştiği toprağın alter-hegemonyacı failler açısından kurutulmasına karşı durmak kritik önemdedir. Alter-hegemonyanın serpileceği hegemonya boşluklarının/öznellik yarıklarının sayısı ve derinliğini artırmak, alter-hegemonyacı faillerin asli görevlerindendir. Spivak’ın alter-hegemonyacı faillerin fısıldadığı kulaklarındaki yankı budur. Fakat diğer kulaklarında Goldman’ın fısıltısı olmak kaydıyla: Devletlerde referandum, seçim, ya hep ya hiç oylamaları, “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bu günler” bitmez. Alter-hegemonyacı failler, bu anlamda, enerjilerinin oldukça büyük bir kısmını hegemonya boşluklarının/öznellik yarıklarının sayısı ve derinliğini arttırmaya, yani bıkmadan usanmadan “bugünden inşa etmeye başlamaya” vermek durumundadır.

Ժ

Gerilla’nın görünmeyen emeği

Odadaki Filler’de bahsi geçtiği üzere, devletler tepen tırnağa kadar silahlı örgütlerdir ve bugün bir hak olarak gördüğünüz ve duyduğunuz her şey ama her şey devletlerin ellerinden söke söke alınmıştır. Devletler tarafından tarif edilen ve gün aşırı değiştirilen “hak sınırları”nı ihlal etmeksizin hakları korumak ve genişletmek mümkün değildir ve hak alıcı her türden tavır ve siyaset, bir tür karşı-şiddeti içermektedir.

Hegemonya mücadelesine dahil olan -bir tür herkesin bildiği sır gibi varlığını sürdüren ve son derece etkili olsa bile etkisi çoğunlukla çeşitli gerekçelerle görmezden gelinen- taraflardan biri de Gerilla’dır. Gerilla, yürüttüğü sürekli yıkıcı faaliyet ile birlikte yer yer belirli hegemonya boşluklarının/öznellik yarıklarının kurumsallaşmasını ve tarihselleşmesini, yani örgütlenmesini sağlar. Fakat hegemonya mücadelesi dahilinde temelde doğrudan şiddet kullanıyor olması ve devletlerin bu doğrudan itiraza karşı (son derece korkuyu içeren) bir tür hınç olarak hegemonya mücadelesinin düzen içi ve yasal kanallarına daha şiddetli darbe vurmasını meşrulaştıran söylem ve eylemler üretmesi, Gerilla’nın emeğini daha da görünmez kılabilir. Yine Gerilla’nın aldığı hatalı stratejik kararlar, şiddet üzerinden daha geri döndürülemez ve zararlı sonuçlar da doğurabilir ve alter-hegemonik mücadeleyi son derece sakatlayabilir.

Yekten söylemek gerekiyor ki, alter-hegemonya mücadelesi devlete karşı şiddetsiz (ki “şiddet” derken devlet şiddetine karşı kendini koruma kapasitesi edinmesi de dahildir) bir mücadele değildir, zaten olamaz da. Gerilla’nın varlığı, bir yandan alter-hegemonyacı faillerin siyaset yapma alanını daraltacak sonuçlar verebilirken, diğer yandan ise devletlerin egemen bloklarının içinde çok güçlü yapısal çatlakların oluşmasına yol açabilir ve temelde, alter-hegemonyacıların içinde faaliyet yürüttüğü pek çok hegemonya boşluğu/öznellik yarığı doğrudan Gerilla tarafından da yaratılabilir.

 Ժ

ufacık-tefecik-mevzulara-koşturanlar’ın görünmeyen emeği

Bizim mahalledeki siyasi tartışmalardaki yine en azından diğer ikisi kadar hakkı yenen görünmeyen emek ise ufacık-tefecik-mevzulara-koşturanlar’dır (bundan sonra UTMK olarak… şaka şaka). Ufacık-tefecik-mevzulara-koşturanlar, hegemonya boşlukları/öznellik yarıklarının tarihselleşmesi ve kurumsallaşması açısından son derece olmazsa olmaz, çoğunlukla siyasi değilmiş gibi görünen gündelik faaliyetler yürütürler. Bir mahalleye çocuk parkı yapılması, bir caddeye üst geçidin konması, ağaçlık bir alanın korunması, kadim ninnilerin kaybolmadan kayda geçirilmesi, bir şehrin gündelik seslerinin toplanması (reklam yapayım: sesol.org’a bir bakın), atıl çayırlarda kent bostanlarının çevrilmesi ve benzeri sayısız minör faaliyet, alter-hegemonya mücadelesine katılım açısından bir tür kuluçka işlevi görür.

Fakat ufacık-tefecik-mevzulara-koşturanlar’ın en kritik görünmeyen emeği, alter-hegemonya mücadelesinin yine en kritik niteliklerinden birisi olan “gündelik hayatın eleştirisi ile ekonomi-politiğin eleştirisini birleştirmek”tir. Ufacık-tefecik-mevzulara-koşturanlar, devletin toplum üzerinde tesis etmek için varını yoğunu ortaya koyduğu toplumsal alan ve dahi ekonomik alan dahilinde (kooperatifler, takas pazarları, komünal yaşam pratikleri, tohum takasları ve sayısız benzerleriyle) durmaksızın kemirgen gündelik karşı-hegemonik ya da alter-hegemonik faaliyetler yürütürler. Yine, alter-hegemonya mücadelesinin insan kaynağının son derece önemli bir parçasıdırlar.

Alter-hegemonya, her şeyden önce gündelik yaşamın içinde örgütlenir. Belirli siyasal çelişki alanlarında salt ideolojik-fiziksel güç biriktirip sadece belirli uğraklarda kritik müdahalelerde bulunmak, alter-hegemonya açısından hiçbir şekilde yeterli değildir. Ufacık-tefecik-mevzulara-koşturanlar, bu anlamda, toplumsal, ekonomik, siyasal, kültürel, ideolojik ve ne kadar alan varsa o kadar alanda, yani bir bütün olarak toprakta yürütülen alter-hegemonya mücadelesinin kılcal damar işçileridir. Görünmeyen emeklere yedeklenmeyelim ama onları sevelim.

Gönder gitsin