sanatsepet

bir editör tam olarak ne yapar? editörün rolü zaman içinde nasıl değişti? // lynn neary

harper lee’nin tespih ağacının gölgesinde adlı kitabı bu yılın başlarında yayınlandığında, okuyucular lee’nin bu çok beklenen “ikinci kitabının” aslında daha sonra çok sevilen bülbülü öldürmek‘in ilk taslağı olduğunu öğrendi. lee, editörü tay hohoff’un tavsiyesi üzerine kitabın bu ilk versiyonunu radikal bir şekilde revize etti. bu bizi meraklandırdı: editörler okuduğumuz kitabın son halini ne kadar şekillendiriyor?

Pulitzer ödüllü yazar A. Scott Berg, Bülbülü Öldürmek‘in yaratılmasında Lee’nin editörünün oynadığı rolle ilgili haberleri duyduğunda önce şaşırdı. Hikaye ona hemen F. Scott Fitzgerald, Thomas Wolfe ve Ernest Hemingway gibi büyük yazarların eserlerine yön veren efsanevi editör Max Perkins’i düşündürdü. Perkins’in biyografisini yazan Berg, Perkins’in yazarlarıyla çalışma şekli nedeniyle kendisinden sonra gelen editörler üzerinde büyük bir etkisi olduğunu söylüyor.

Berg, “Sadece Amerikan edebiyat nehrinin akışını değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda editörlerin en iyi arkadaşları, borç verenleri, evlilik danışmanları, psikanalistleri haline gelerek yaptıkları işi de değiştirdi” diyor. “Ve bu arada onlara başlıklar sunmaya başladı. Çoğu zaman romanlarının nasıl olması gerektiğine dair bir yapı sundu. Sık sık onlara bir sonraki kitaplarının ne olması gerektiğine dair fikirler veriyordu.”

Perkins’in sahneye çıkmasından sonra uzun yıllar boyunca editörlerin yazarlarla etkileşiminin bu şekilde olduğunu söylüyor Berg, ancak şimdi yayıncılık değişti: Bugünlerde editörler üzerinde çok satan kitaplar bulmak için daha fazla baskı var ve editörler bir kitabın pazarlanmasına çok daha fazla dahil oluyorlar. Berg’e göre bu da gerçek editörlük için çok az zaman bırakıyor.

“Şunu es geçmeyin sakın: Editör-yazar ilişkisi iyi kitaplar için hâlâ çok önemli,” diyor Berg. “Ancak kitap editörlerinin zamanlarının çoğunu tek bir taslağa ya da tek bir yazara ayırmaları pek de uygun maliyetli değil ve bunun nedeni de yayınevlerinin editörlerini redaksiyon yapmaya teşvik etmemeleri.”

Riverhead Books’un başkan yardımcısı ve editoryal direktörü Rebecca Saletan’a göre, bu durum her zaman böyle olmayabilir: “Yayıncılığa başladığımdan beri yayıncılığın binmiş bir alamete gidiyor kıyamete durumunda olduğunu söyleyebilirim: ‘İnsanlar artık gerçekten editörlük yapmıyor'” diyor Saletan. ” 30 yıl önce de bana böyle söylenmişti. Bense bu konuya temkinli şekilde yaklaşmak gerektiğini düşünenlerdenim.”

Saletan, bir kitabı satmanın her zaman editörlerin işinin bir parçası olduğunu söylüyor. Önce yayıncılarını kitabın yatırımlarına değeceğine ikna etmeleri gerekiyor. Daha sonra kitabı okurlara ulaştırmak için satış ekibi, reklamcılar ve pazarlamacılarla birlikte çalışıyorlar. Yine de Saletan bugünlerde bir editörün zamanını ayırması gereken daha fazla işin talep edilmekte olduğunu kabul ediyor.

“Bence değişen şey, aslında, bugün yapılacak çok daha fazla şeyin olması” diyor Saletan ve ekliyor: “Çünkü eskiden sürecin başında meslektaşlarınıza kitabın nasıl bir şey olduğunu anlatabilirdiniz. Kitabı kitapçılara tanıtmak için elinizden geleni yapardınız ama yapabileceğiniz şey bundan ibaretti. Şimdi ise çevrimiçi medya ve modern yaşamın diğer yönleriyle birlikte yapacak çok şey var ve bu çok zaman alıyor ve kitaplarımızı ağaç çizgisinin üzerine çıkarmak için çok ama çok çalışmamız gerekiyor.”

Ancak Saletan, bir kitabın fark edilmesini sağlamak için zaman harcamanın bir editörün editörlük yapmadığı anlamına gelmediğini söylüyor. Uygulamalı işlerin çoğunu genellikle geceleri ya da hafta sonları yapıyor. Ve bu iş, bir teklif ya da taslak değerlendirilmek üzere ilk kez sunulduğunda başlıyor.

“İlk görev size gönderilen metni olduğu gibi kabul etmektir: Bu yazar ne söylemeye çalışıyor? Bu kitabın projesi nedir?” diye açıklıyor Saletan. “Bunu anladıktan sonra zor kararlar vermeniz gerekir: Bu iyi bir fikir mi? Bunun bir okur kitlesi olacak mı? Hikayeyi anlatacak doğru kişi bu mu? Yeteneği var mı? Eğer yetenekleri yoksa, eksik olan ne? Sen ne katabilirsin? Bunların hepsi değerlendirmenin ilk aşaması. Aradığım şey, bir kitap kadar büyük bir şeyin yapısıyla boğuşabilecek bir zihin.”

Ancak günümüzün rekabetçi kitap piyasasında yazarların ekstra bir avantaja ihtiyacı var. Bu yüzden Gernert Co’dan Chris Parris-Lamb gibi bazı edebiyat ajansı editörüleri, müşterilerinin kitaplarına ilk düzeltmeyi yapıyor.

Parris-Lamb, “Yaptığım işi editörün yerine geçmek olarak görmüyorum,” diyor. “Bir editörümüz olduğundan emin olmak istiyorum.”

Parris-Lamb, editörün bir kitabı kabul etme ya da reddetme gücüne sahip olduğunu, bu nedenle yazarlarına her türlü avantajı sağlaması gerektiğini söylüyor. Yayıncı şirketlere sunulan taslağın olabildiğince iyi olduğundan emin olmak istiyor.

“Bir kitap dosyasını teslim aldıktan sonra ve göndermeden önce şöyle diyoruz: Buna bir kez daha bakalım,” diyor Parris-Lamb. “Bunu gerçekten yakından inceleyelim ve bu benim gelen kutumdaki bir Word belgesi olmaktan çıkıp yayıncılara gönderdiğimiz bir kitap haline gelmeden önce biraz zaman harcayalım.”

Saletan, gerçekten özel bir el yazması geldiğinde, bunu hemen anladığınızı söylüyor.

“Sanki tüyleriniz diken diken oluyor” diyor. “Bu sadece bir heyecan, bir sıcaklık hissi, daha önce duymadığınız ve diğer insanlar için ilginç olabilecek yeni ve ilginç bir şey olduğu hissi. Gerçekten de içgüdüsel bir şey.”

Ancak yayıncıya sunulan her kitap bir başyapıt değildir. Bazen bir editör büyük revizyonlar önerir. Saletan, bir editörün bir yazardan Lee’nin kitabında yaptığı türden değişiklikler yapmasını istemesinin hâlâ mümkün olduğunu düşündüğünü söylüyor. Ancak her şey söylendiğinde ve yapıldığında, okuyucuların editörün kitabın son halini şekillendirmede nasıl bir rol oynadığını tam olarak bilmemesi gerektiğini söylüyor.

Saletan, “Editörlük kesinlikle hiçbir şekilde gösterişli olmamalı,” diyor. “Ve bir eleştirmen ‘Bu kitap yeterince iyi bir editörlük sürecinden geçmemiş’ dediğinde her zaman biraz utanırım ve editöre biraz sempati duyarım. Çünkü bu sürecin dışında kalan herhangi birinin, bir kitabın yayına hazırlanma süreci boyunca neler olduğunu bilmesi çok zor. Gerçekten çok yetenekli olan yazarlar var, bu yetenekleri fazlasıyla var ve çok fazla editör yardımına ihtiyaç duymuyorlar. Ayrıca çok fazla yardıma ihtiyaç duyan ve zaman zaman bunun için kavga eden insanlar da var. Ve bu süreçte gerçekten neler olduğunu dışarıdan bilmek çok zor.”

Saletan’a göre, bir kitap üzerinde birlikte çalışan editör ve yazar arasında kaçınılmaz olarak gelişen bir yakınlık var. Ve bu açıdan, Max Perkins ve Tay Hohoff’un günlerinden bu yana işler o kadar da değişmedi.

kaynak: npr.org // çevirgen: soner torlak

Gönder gitsin