elon musk’ın düşsel dünyası: jill lepore ile sohbet // sean illing
bir tür muskizm ile karşı karşıyayız. muskizm’de çoğumuzu etkileyen şey, bilim kurgudan devşirilmiş gelecek vizyonlarından başka bir şey değil. hatta en eski bilim kurgulardan. bu anlamda, muskizm aslında nefes kesici, tehlikeli ve son derece kritik bir geri-dönüştürülmüş tekno-ütopyacılıktan, fütürizm gömleği giymiş bir antikacılıktan başka bir şey değil. bağlanıyoruz…
Sahiden kim bu Elon Musk denen adam?
Bu soruya verecek güçlü bir cevabım yok inanın. Kimsenin de olduğunu sanmıyorum. Bazen Musk’ın yapıp ettiklerinden dehşete düşüyorum, bazense Twitter’da yaptığı soytarılıklara şaşırıp kalıyorum. Fakat bir kültürel figür olarak Musk kalıbını dolduruyor diyebilirim.
Elon Musk bugün gezegenin en zengin insanı (ya da ikincisi, günden güne değişiyor) ve şöhreti arttıkça insan ile efsane arasındaki sınır da bulanıklaşıyor. Bunun nedenlerinden biri Musk’ın kendisini efsaneleştirme konusundaki yeteneğiyken, bir diğeri ise fazlasıyla gerçek başarılara imza atıyor olması, hakkını yemeyelim.
Elon Musk hakkında ne düşünüyor olursak olalım, yarattığı etkiyi reddedecek değiliz. Demek istediğim, tek bir tweet ile piyasaları hoplatan bir adamdan bahsediyoruz burada. Peki, bütün bunların bizim için anlamı ne? Ve bu adamın bizim için anlamı ne?
Harvard’dan tarihçi Jill Lepore The Evening Rocket adını verdiği podcast programında bütün bu karmaşıklığı ancak bir tarihçinin yapabileceği türden kapsamlı biçimde anlamaya çalışıyor. Lepore, adamımız Musk’ın dünyasına derinlemesine dalarak Musk’ta vücut bulan çok daha büyük bir olguyu keşfetmeye soyunuyor. Lepore’e göre, Musk aşırı kapitalizmin, kökleri bilim kurgu hikayelerinde bulunan ve uzaya hükmetmek ve insanlığı kurtarmak adına yapılan gösterişli planlar üzerinden yürürlüğe konan bir kapitalizmin yüzü. Lepore bu olguya “Muskizm” adını veriyor ve Musk’ın aslında nefes kesici, tehlikeli ve son derece önemli bir geri-dönüştürülmüş tekno-ütopyacılık markası olduğunu ileri sürüyor.
Jill Lepore ile Elon Musk’a sunulan özel ayrıcalıklar, onun temsil ettiği kapitalizm modelinin neden fazlasıyla zehirleyici olduğu ve bütün bu olan bitenin geniş anlamda teknoloji ve kapitalizmin tarihiyle nasıl uyumlu olduğu konusunda güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Buyurun…
Sean Illing: Bir kişiyi meşhur olarak kabul etmek için sadece meşhur olmasının yeterli olmadığını düşünen birisiniz. Bir anlamda, yayınladığınız podcastler de sadece adamımız Elon Musk ile ilgili değil. Siz Elon Musk’ı toplumumuzda yaşanmakta olan önemli ve muhtemelen yeterince anlaşılmayan bir şeyin yüzü olarak görüyorsunuz. Peki, bu şey nedir ve Musk neden bu şeyin bir aracı?
Jill Lepore: Etkileyici bir şeyden bahsediyoruz. Ben bir siyasi tarihçiyim. Büyük, meşhur ve zengin insanların yaşamöyküsüyle ilgilenen biri değilim. Meşhur kişilerin ya da devlet başkanlarının tarihiyle inanın hiç ama hiç ilgilenmiyorum. Yine, bir Elon Musk takipçisi de değilim. BBC’den istendiği için böyle bir projeye girişmiş oldum aslında.
Bu vesileyle Elon Musk hakkında faydalı olabileceğine inandığım bir şeyler söylemenin yolunu aramak durumunda kaldım, fakat bu yol bir büyük adam yaşamöyküsü ya da anti-yaşamöyküsü yazmaktan başka bir şey olacaktı. Bir siyasi tarihçi olarak Musk’ın kültürümüzde ve daha genel olarak da siyasi düzeneklerimizde neyi temsil ettiğiyle ilgiliyim.
“Muskizm”den bir siyasal iktisat türü olarak bahsedersek iyi bir şey yapmış olacağımızı düşündüm, fakat bunu çeşitli nedenlerle yapmadık. Kapitalizmin en son cisimleşme biçimi üzerine bir şeyler söyleyebilmek için epey çaba harcamak gerekiyor, öyle değil mi? Geç kapitalizmi mi yaşıyoruz? İleri kapitalizmde mi? Yoksa sanayi-sonrası kapitalizmde mi? Gözetim kapitalizminde mi? Platform kapitalizmi mi? Farklı farklı tanımlar var, öyle değil mi? Epey acayip şeyler.
Böylece ben de Muskizm’i aşırı-kapitalizm olarak ele almak gerektiğini düşünüverdim. Tersinden, Muskizm de aşırı-kapitalizm olarak düşünülebilir ya da Muskizm’i endüstriyelden daha ziyade spekülatif olarak da tarif edebiliriz. Burada üretilen ürünler genellikle ıvır zıvır değil, teorik maddelerdir. İşin bu kısmı Musk’ın sahip olduğu şirketler için çok da geçerli değil gerçi, o fiilen bir şeyler inşa ediyor. Fakat burada çoğumuzu etkileyen şey, bilim kurgudan devşirilmiş gelecek vizyonlarından başka bir şey değil. Hatta en eski bilim kurgulardan. Bu anlamda, Muskizm aslında fütürizm gömleği giymiş bir antikacılıktır.
Sean Illing: Bilim kurgu konusunda geleceğiz, fakat önce “aşırı-kapitalizm” ifadesini kullanıyor olmanızı ilginç bulduğumu söyleyeyim. Muskizm’i kapitalizmin bir yinelenmesinden mi ibaret yoksa çok daha temel bir dönüşümden mi bahsediyoruz?
Jill Lepore: Plutokratik olması anlamında kapitalizmin aşırı bir biçimi olduğunu düşünüyorum. Bir yandan da eski bir şey. Muskizm’in içinde feodalizmden de çok fazla şey var. Sanki bir tarafta bu lortlar diğer tarafta ise biz köylüler varız ve kaderimiz onların elinde çünkü onları her şeyin en iyisini biliyorlar. Bu anlamda, Muskizm’in yeni bir ekonomik vizyon olduğunu düşünmüyorum. Gerçek düşüncem, Muskizm konusunda fazlasıyla yeni ve son derece yıkıcı biçimde inovatif olan bir şeyler var ve bu dünya görüşünün kendini gizemlileştirmesi de bütün bu tatavanın bir parçası.
Sean Illing: Ne demek istiyorsunuz?
Jill Lepore: Bu insanlar açısından tamamen yeni ve daha büyük ve daha iyi ve daha aşırı bir şeyler yaptıklarını düşünmek önemli. Podcastlerimin ilk bölümü tamamen “X” harfi üzerineydi. Bunlar “X” harfini pek seviyorlar, öyle değil mi? Bilim kurgu hayranları için en önemli harftir. Yani onlar için her şey “X”tir. “X” aşırıdır, dünya-ötesidir, sıradışıdır, abartılıdır, varoluşsaldır. Gerçi her şey varoluşsaldır, fakat bunlar değil. Bu insanlar bizim gibi ölümlü insanlar. Senin benim gibi tipler dışarıya çıkıp güç elde etmeye çalışıp, sıradan insanların kendi hayatlarını kontrol etme becerisini ellerinden almaya çalışıyorlar. İşte bu işin içinde çokça kapitalizm var.
Sean Illing: Madem böyle, Muskizm’i istisnai bir şey olarak tanımlamak ve eleştirmek neden bu kadar önemli?
Jill Lepore: İnsanların Elon Musk’ın çekimine kapıldığını düşünüyorum. Musk’ı sevenler de Musk’tan nefret edenler de onun çekimine bir şekilde kapılıyorlar. Yapısal düzeyde olup bitebilecek şeylere dikkati vermek zor çünkü Musk çok fazla gözümüzü alıyor.
Gerçekte ise Musk göz alıcı falan değil. Podcastlerimde ortaya koyduğum argümanlarımdan biri Elon Musk’ın şimdiki haline tam da kendisine dönük bu ilgi nedeniyle, basının kendisini bir tür Demir Adam haline getirmesinin de eşlik ettiği bir Musk-Hollywood karşılıklı etkileşimi nedeniyle dönüştüğünü düşünüyorum, öyle değil mi? Seksi, yakışıklı, genç Elon Musk fotoğraflarıyla dolu dergi kapakları her hyerde. O artık yeni Demir Adam, gerçek hayattaki Demir Adam, gerçek yaşamdaki Tony Stark. Böylece Musk açısından CEOların Kim Kardashian’ı gibi bir şeye dönüştüğü bir gözde meşhurluk anı yaşıyoruz. Öte yandan Musk’ın söylediği her şey sabun köpüğü ve anlamsız şeyler, fakat borsa üzerinde aşırı derecede etkili.
Bir başka deyişle, Elon Musk fazlasıyla Twitter-temelli, yanar döner, düzmece, PR-etkinlik-merkezli bir kamusal görünüme sahip olması nedeniyle sürekli ya da yapısal açıdan söylediklerinin önemsenmesi zor bir kişilik. Bir sonraki SpaceX roketi fırlatıldığında yine Elon Musk’ı göreceğiz karşımızda. Bütün basında manşetlerde olacak vs. Hakkında birkaç havalı söz söylenecek ve ardından ortadan yok oluverecek.
Buna ne kadar süre dayanabilirsiniz ki? Bu sanki bir bardaktan avucunuza dökülen suyu tutamayıp parmaklarınızın arasından süzülüp gitmesini izlemek gibi bir şey. Dökmeden önce bardakta biraz su vardı ve döktükten sonra artık yok, fakat elinizde de yok. Burada anlam bulmak nasıl mümkün olabilir ki?
Burada siyaset ile teknoloji arasındaki ilişki üzerine çokça kafa yoran bir siyasi tarihçi olarak şöyle biraz geriye çekilerek Musk’ın fikirlerinin nereden kaynaklandığı üzerine sistemli bir biçimde düşünmeye çalışmak yararlı olacak. Musk’ın kendisini gizemlileştirmesi, bütün o fikirlerin onun aklına birdenbire geliverdiği efsanesi üzerine kurulu. O bir vizyoner. Tabii burada Elon Musk’ın pek çok fikre sahip büyüleyici bir karakter olmadığını söylemiyorum; söylediğim şey, Musk’ın fikirlerin pek çoğunun geri dönüştürülmüş düşünceler olması.
Sean Illing: Musk’ın fikirlerinden bazılarının kökenine değinmeden önce Musk’ın şöhreti üzerine bir şeyler daha söylemenizi istiyorum. Musk’ın bu türden aşkın bir kültürel kişilik haline gelmesinin nedeni sizce nedir? Başka türlü de olabilirdi. Bu şöhret kendisinden ve kendisini paketleyip satma biçiminden mi kaynaklanıyor yoksa onun bütün bu şeylerin mükemmel yüzü haline getirilmesinde bizlerin, yani talep tarafının bir payı var mı?
Jill Lepore: Bence her ikisi de. Bütün bu hikayenin Tesla şirketinin baştan beri uyguladığı bir halkla ilişkiler stratejisi olduğunu düşünmüyorum. Musk şirketin başına geçtiğinde, şirkettekiler o dönemde Tesla’nın yapmakta olduğu şey olan ürünlerin reklam yapmak yerine ürünleri Elon Musk’ın fikirlerini pazarlama yoluyla pazarlamaya karar verdiler. O halde Elon Musk’ın oldukça istisnai bir yaşamöyküsüne sahip olması lazımdı, siyasi kişiliklerin o klasik kampanya temelinde kurgulanmış yaşamöykülerine benzemeyen bir şey olmalıydı, değil mi? Mesela eski Amerikan başkanlarından Andrew Jackson sıradan insanlar çağını açtı; yoksulluktan gelip başkanlığa yükseldi. Bir diğeri James Garfield bir kulübede yaşıyorken oradan başkanlığa yükseldi. Bill Clinton, Arkansas’ın Hope adlı küçük bir kasabasından geldi, vs. Bunların hepsi de dönemlerinde bir şekilde “satan” benzer siyasi ambalajlama biçimleriydi.
Elon Musk ise bir harika çocuk olarak ambalajlandı. Musk’ın bir çocukken bile dünyayı değiştirme vizyonu vardı, daha çocukken Otostopçunun Galaksi Rehberi’ni okuyarak çok etkilendi falan filan işte.
Bu anlamda bir siyasi yaşamöyküsü paketiyle karşı karşıyayız diyebiliriz; fakat bundan daha fazlası söz konusu çünkü Musk’ın yaşamöyküsüne güçlü bir kült-vari unsur da katılmış gibi görünüyor. O bir mesih figürü ve Tesla şirketi de onu bu şekilde sunuyor. O da bu rolü benimsiyor zaten. Elon Musk ile tanışmışlığım yok. Kişisel olarak nasıl biridir üzerine konuşamam, fakat bence o da bu kamusal savaş meydanının keyfini çıkarıyor. İnternetten insanlarla dalga geçmeye bayılıyor. Çok komik olduğu zamanlar da yok değil. İnsanlar bu mizah duygusunu seviyorlar. Bir tür kaba saba tarzı da var.
Demek istediğim, adamımız arka arkaya bir sürü kadınla sevgili oluyor, evleniyor ve farklı kişilerden bir sürü çocuğu var, bu da ilgi çeken bir şey. Sosyal medyada inanılmaz görünür bir durumda ve böylesine hiçbir şeye saygısı olmayan, komik ve güçlü insanları takip etmeye dönük bir açlık zaten var. Musk’ın takip sayısının Trump’ın Twitter’dan atılmasından sonra özellikle patlama yaptığını tahmine diyorum. Musk bir Trump değil kuşkusuz. Demek istediğim, bu tamamen hatalı bir karşılaştırma olur, fakat bence Musk da internet üzerinden insanlarla benzer şekilde iletişim kuruyor, öyle değil mi?
Sean Illing: Evet, birbirlerinden baya farklılar, fakat sizin de podcastlerinizden birinde söylediğiniz gibi bu iki karakteri birbirine bağlayan şey, Elon Musk’ın fikirlerinin bu denli popüler oluşunun, ister uzayda koloniler kurmak isterse kripto para birimleri vs. üzerine olsun, tıpkı Trump’ın fikirleri gibi hasarlı bir toplumun kendi kurumlarına olan inancını kaybetmiş bir toplumun bir semptomu olması.
Jill Lepore: Podcastimde tam olarak bu şekilde mi söyledim emin değilim fakat meseleye doğrudan bir giriş yapayım izin verirsen. Musk oldukça başarılı bir mühendis. Adam bostan korkuluğu değil. Sıradışı mühendislik başarıları ortaya koyan iki büyük şirkete başkanlık yapan, gerçek fikirlere sahip gerçek bir insan. Tesla şirketi normal şartlar altında yok olmaya yüz tutmuş bir endüstri olan elektrikli araçları için bu kadar devasa krediler alamazdı, değil mi? SpaceX sıra dışı işler yapıyor. Bu şirketin işlerinin altında kötü niyetli şeylerin yattığına dönük hislerim olmasaydı, ben de inanılmaz derecede etkilenir ve heyecanlanırdım. Yapılanlar oldukça sıra dışı, buraya kadar tamam.
Fakat Musk’a gösterilen yoğun ilgi hasarlı bir toplumun bir işlevi midir? Hmm, şu örneği vereyim: bu gezegende yaşayan insanların Mars’ta ya da Ay’da koloniler kurup kurması gerekip gerekmediği meselesi hepimizi bir yerinden ilgilendiren bir mesele. İnsanlığın dünya-dışı kaderine dünyanın en zengin iki insanı olan Jeff Bezos ve Elon Musk’ın karar vermesi gerektiğini düşünmek ise bizi garip bir biçimde geriye savuran bir düşünce.
1960larda Apollo’nun Ay’a gitmesini onaylarsınız ya da onaylamazsınız, fakat bu konuda bir söz hakkınız olmak zorunda. Apollo misyonu insanların karşı çıkarak siyasi protestolar gerçekleştirdiği bir devlet programıydı. Bir sürü insan Apollo programına karşı çıktı çünkü oraya harcanan paralarla 1964 Yurttaş Hakları Yasası’nın gerektirdiği eşit yurttaşlık programları daha iyi şekilde uygulanabilirdi ve kamusal fonlar uzay programlarıyla boşa harcanıp duruyordu. Demek istediğim, 1969 yılında Apollo 13’ün fırlatılmasından bir gün önce yurttaş hakları aktivistleri fırlatmayı protesto etmek üzere Uzay Merkezi’nin kapısına dayanmıştı.
Uzayda gerçekleştirilen programlar üzerine uzun bir demokratik tartışma tarihine sahibiz, fakat bu geleneği bugün tamamen unutmuş durumdayız. Basın meselenin bu tarafına aldırış etmeyip trilyoner William Shatner’in Blue Origin mekiği ile uzaya gidişini ya da Jeff Bezos’un çocukluk hayallerinin gerçekleştiğini manşetlere çıkarıp duruyor, aman ne güzel!
Yine, bu konuda Saturday Night Live gibi komedi programlarında espriler yapılıyor, çeşitli şekillerde mizaha başvuruluyor, fakat kapsamlı bir değerlendirme hak getire. Tabii ki internette bu konuda kıyıda köşede kalan kapsamlı değerlendirmeler var, fakat genel planda düşünürsek, bir vatandaşın sadece çok parası olduğu için Ay’da bir üs kurabilmesi konusunda çok geniş bir kamusal tartışmaya ihtiyacımız yok mu yahu? Böyle bir tartışma yapmış değiliz.
kaynak: vox.com / çevirgen: sevil ainsley