ciddimevzu

bir kavramın peşinde: “sokak siyaseti” // asef bayat

“sokak siyasetinden kastım, halkın bir kısmıyla yetkililer arasında dönemsel olarak –ara sokaklardan daha görünür olan kaldırımlara, umumi parklara ya da spor sahalarına– “sokaklar”ın fiziksel ve toplumsal mekânında şekillenen ve dile gelen birtakım çatışmalar ve beraberindeki etkilerdir. bu anlamda sokak, muhalefetlerini dile getirecekleri kurumsal bağlamdan yapısal olarak yoksun olanların toplu halde kendilerini ifade etmelerinin tek alanıdır.”

Sokak siyasetinden kastım, halkın bir kısmıyla yetkililer arasında dönemsel olarak –ara sokaklardan daha görünür olan kaldırımlara, umumi parklara ya da spor sahalarına– “sokaklar”ın fiziksel ve toplumsal mekânında şekillenen ve dile gelen birtakım çatışmalar ve beraberindeki etkilerdir. Bu anlamda sokak, muhalefetlerini dile getirecekleri kurumsal bağlamdan yapısal olarak yoksun olanların toplu halde kendilerini ifade etmelerinin tek alanıdır. Bu grubun içinde gecekonducular, işsizler (işportacılar gibi) geçimlik sokak işçileri, (dilenciler, fahişeler gibi) yeraltındakiler, küçük hırsızlar ve ev kadınları yer alır. Sokak siyaseti kavramı, kurumlar, tutarlı bir ideoloji ya da belirgin bir liderlik olmaksızın, farklı toplumsal grupların muhalefetinin ilerleyişini ifade eder. Sokakları bir siyaset arenasına dönüştüren iki ana etken mevcuttur: İlki, Foucault’nun, mekânın iktidarı içerdiği yönündeki genel düşüncesini takip eder. Kamusal mekânın, halkla otoritenin çatışma sahası olarak kullanılması sonucu ortaya çıkar. Sokak etkinliğini siyasallaştıran, bir ölçüde, kamusal alanın (pasifin aksine) aktif ve katılımcı kullanımıdır; dolayısıyla kaldırımların, kavşakların, kent arazisinin kullanımı, toplanmaya ve kolektif kültürel etkinliklere ayrılmış alanların hepsi bir aşamada çatışma mekânı haline gelir. Bu mekânlar, hızla onları düzenleyen devletin iktidar alanına dönüşürler. Devlet, hizmet alanların (kullanıcıların) koyduğu kurallara uymalarını ve pasif kalmalarını bekler. Her türlü aktif ve katılımcı kullanım, otoritenin denetimini ve bu düzenden yararlanan toplumsal grupları tehdit eder.

Bu tür bir sokak yaşamı ve bu tarz etkinlikler kesinlikle yeni şeyler değildir. 16.-18. yüzyıllar arasında Avrupa’da ve çok yakın zamana dek Ortadoğu kentlerinde görülmüştür. Ancak beraberlerinde “sokak siyaseti”ni getirmemişlerdir. Bunları politik hale getiren yeni özelliklere sahip olmalarıdır: Büyük ölçüde özerkliğe ve özdenetime sahip oldukları geçmiş zamanlardakinden farklı olarak yerel topluluklar, şu anda sokağı ve yerel hayatı düzenleyen ve denetleyen merkezi hükümetlere bağlıdırlar.

Sokak siyasetini şekillendiren ikinci unsur, kamusal mekânı kullanan insanlar arasında, benim pasif ağ adını verdiğim bir şeyin işlemesidir. Herhangi bir kolektif siyasi eylem –hareketlilik–, aktörler arasında belirli derecede bir örgütlenmeyi, iletişimi ve bağı gerektirir. Bu bağ zaten, büyük ölçüde kendiliğinden, resmi ya da gayri resmi olarak oluşur. Dolayısıyla gecekonducular, işsizler ya da kente aynı yerden göç etmiş insanlar sürekli iletişim halinde olan ve düzenli olarak toplanan resmi dernekler kurabilirler. Yahut bunun yerine kendi aralarında gayri resmi bağlantılar geliştirebilirler. Örneğin aynı sokaktaki işportacılar, sorunlarını tartışmak amacıyla bir anda toplanabilir veya yalnızca sohbet etmek ve sosyalleşmek üzere bir araya gelebilirler. Hem resmi hem de gayri resmi durumda, katılımcılar birbirlerini tanıdıkları, konuştukları, karşılaştıkları ve bilinçli olarak birbirleriyle etkileşimde oldukları aktif ağlara sahip olabilirler. Ancak, Tilly’nin –yüksek “birlik” (güçlü uyum) ve “netlik” (kişiler arası iletişim) düzeyine sahip– örgüt anlayışının aksine, ağların aktif olması gerekmez. Kamusal alan olarak sokağın, insanların aktif ağ olmaksızın harekete geçmesini mümkün hale getiren kendine has bir özelliği vardır. Böylesi bir seferberlik, pasif ağlar –atomize bireyler arasında ortak kimliklerinin sessizce tanınmasıyla ve mekân aracılığıyla kurulan ani iletişim– vasıtasıyla yürütülür. Erkeklerin çoğunluğu oluşturduğu bir partiye giden kadın, erkekler arasındaki diğer kadınları hemen fark eder; bir sokaktaki işportacılar birbirleriyle hiç konuşmamış olsalar da birbirlerini tanırlar. Dağınık vergi protestocularından farklı olarak, hem partideki kadınların hem de belirli bir mekândaki işportacıların arasında bir pasif ağ mevcuttur.

Devlet iskân dairesinin kiracıları, bir ülkedeki yasadışı göçmenler, vergilerini ödemeyenler, erkek ağırlıklı partideki kadınlar, bir sokaktaki işportacılar ya da bir futbol maçındaki seyirciler, hepsi bir düzeyde kendi aralarında benzer statüye ve çıkar ortaklıklarına sahip atomize bireylerdir. Bourdieu’ya göre, yukarıdaki grupların her biri, sadece “temsil” edildiklerinde “gerçek” olan “kuramsal gruplar”dır. Bourdieu, böyle bir temsilin nasıl meydana geldiğini açıklamaz. [Bourdieu’nün] formülasyonunda grup olmanın temel bileşenlerinden biri –ağ– ya yok sayılmış ya da verili kabul edilmiştir.

Gerçek şu ki, bu yan yana duran bireyler potansiyel olarak birlikte hareket edebilirler. Ancak birlikte hareket etmek, üstünden iletişim kurulacak bir ortamı ya da ağı gerektirir. Mekân gibi onları bir araya getiren bir ortamları olmadığından, yasadışı göçmenler ya da vergisini vermeyenler, özellikle örgütlenmeye başlamadıkları sürece devlet gücüne karşı direnemezler. Yukarıda tanımlanan kiracılar, seyirciler, işportacılar, gecekondulular ve kadınlar, birbirlerini tanımamalarına rağmen topluca harekete geçebilirler çünkü ortak mekân, ortak çıkarlarının ve kimliklerinin farkına varmalarını –yani pasif ağ oluşturmalarını– sağlar.

Pasif ağ ile eylemi birbirine bağlayan şey, ortak tehdittir. Bu atomize bireyler kazanımlarına yönelik bir tehditle karşılaştıklarında, pasif ağları kendiliğinden aktif ağa ve kolektif eyleme dönüşür. Bu nedenle, tahliye tehdidi, birbirlerini tanımasalar da birçok gecekonducuyu derhal bir araya getirir. Aynı şekilde, bir futbol maçında rakip takımların taraftarları çoğu zaman sokakta polise karşı birleşirler. Bu, basitçe psikolojik kaynaklı ya da irrasyonel sürü davranışı değil, daha sosyolojik bir olgu olan çıkar farkındalığı ya da gizil iletişimdir.

Hâlihazırda örgütlü bireyler de (pasif ya da aktif) ağlarını, doğrudan üyeleri olmayanlara dönük genişletmeye çalışabilirler. Örneğin, sokaklarda gösteri yapan öğrenciler, fabrika işçileri, kadın dernekleri bunu, davalarını duyurmak ve dayanışma sağlamak amacıyla yaparlar. Umumi gösterilerin kendisi, bir anlamda, göstericilerin tanımadıkları ancak kendileriyle aynı koşullar altında olabilecek kişilerle iletişim kurma girişimidir; bu pasif iletişimi harekete geçirerek kolektif eylemi genişletmeyi umarlar.

Pasiften aktif ağa ve kolektif eyleme doğru geçişin asla verili olmadığının vurgulanması gerekiyor. Bu [geçiş], bilinçli olarak örgütlenmiş ağın seferber edilmesiyle aynı karmaşıklığa tâbidir ve benzer etkenlere bağlıdır. Devletin meşruiyet krizi, yönetici seçkinler içindeki bölünme, toplumsal denetimin çöküşü ve kaynaklara erişim gibi etkenler kolektif eylemi büsbütün kolaylaştırırken; sırasıyla, “bastırma” tehdidi, grup içi bölünme ve geçici itaatin faydası, seferberliği muhtemelen engeller. Burada önemli olan mesele, tahliye tehdidinin bir grup gecekonducunun kolektif direnişine yol açmama ihtimali değildir; sendikalar da işten çıkarma tehdidi karşısında boyun eğebilirler. Asıl mesele; aktif ağa ve örgüte sahip olmayan atomize haldeki bireylerin oluşturduğu grupların, çoğu kez aniden, kolektif eyleme bağlanabilecekleri ve bağlanabildikleridir; bu, aralarında bulunan pasif ağın işleyişinden kaynaklanmaktadır.

Bu planlanmamış, kurumsal olmayan, ani toplu eylem ihtimali, sokağı, patlamaya hazır bir çatışmanın, dolayısıyla da siyasetin mecrası haline getirir. Kamusal alanı temsil etmekte eşi benzeri olmayan sokakların siyasal tehlikesinin ardında pasif ağların işleyişi yatar. Benimsenmeyen hükümetlerin sokakları denetlemeye büyük özen göstermelerine şaşmamak gerekir. Devlet, bilhassa örgütlenmiş gösteri ya da yürüyüşleri yasaklayabilirlerse de, insanlara sokaklarda çalışmayı, araba kullanmayı, yürümeyi –kısacası sokaklarda yaşamayı yasaklayamaz. Kamusal alan ne kadar açık ve görünürse, pasif ağların işleyişi o kadar yaygındır ve dolayısıyla da kolektif eyleme dönüşme olasılığı artar. Sözün kısası, pasif ağlar sokak ve arka sokak hayatına özgüdürler; bireysel aktörlerin refahlarına yönelik bir tehdit hissettikleri anda derhal el birliği yapmalarını sağlarlar. Pasif ağlar kavramı olmadan, kent ortamında şaşırtıcı, beklenmedik ve ani kitlesel patlamaları anlamak birçokları için zor olur. Bireysel ve kolektif eylemin bu diyalektiği –bireysel tecavüzün ahlaki açıdan gerekçelendirilmesiyle birlikte kolektif direniş olasılığı– muhtemelen, sözde-vatandaşların hayatta kalma ve koşullarını iyileştirme mücadelelerini sürdürmesi sırasındaki dayanıklılığını açıklar.

kaynak: “street politics:  poor people’s movements in iran” / çevirgen: soner torlak

Gönder gitsin