ciddimevzu

sabotaj üzerine düşünceler: bizimki ve onlarınki // jeff shantz

Sabotaj! Bu kelime, tahrip ve yıkıma ilişkin imgeleri çağrıştırır. Sabotaj, büyük ölçüde, endüstriyel üretimi engelleyebilecek, ona müdahale edebilecek ya da durdurabilecek şekilde tıkama, tahrip etme, yavaşlatma, tavsatma ya da verimsiz kılmaya denk düşer. Kelimenin usulüne uygun anlamı ise belki de en güzel şekilde Dünya Sanayi İşçileri Konfederasyonu‘nun kullandığı bir ifadede dile getirilmiştir: Verimlilikten itinayla vazgeçilmesi.

Sabotaj! Bu kelime, tahrip ve yıkıma ilişkin imgeleri çağrıştırır. Anarşist sosyolog Thorstein Veblen, kitabındaki “Sabotajın Doğası ve Kullanımları Üzerine” başlıklı bölümde, kavramın Amerikan kullanımında geçerli olacak biçimde sabotaja atfedilen uğursuz anlamın, sabotajın örgütlü işçiler tarafından kullanımının itibarını düşürmenin peşindeki haber medyası ve medya simalarının çıkarları ve eylemlerine bağlı olarak dile getirildiğini ve pekiştirildiğini kaydeder (Veblen, 1921: 4). Sabotajın ilk anlamı ise, “tahtadan yapılmış ayakkabı” –sabot– anlamına gelmek üzere Fransızcadan devşirilmiştir. Kelimenin ilk zamanlardaki kullanımının da genellikle bu türden ayakkabılarla yapılması beklenebilecek olan ayak sürüme ya da isteksizce yürümeye atıfta bulunduğu söylenmektedir.

Bazı durumlarda, sabotajın “sabot” ile olan bağlantısı, Ludistler’de olduğu gibi, tahta ayakkabının, üretim teçhizatlarını aksatmanın, tam anlamıyla, durdurmanın aracı olarak hareket eden dişlilerin ya da makine parçalarının arasına konması üzerinden makineleşmeye karşı erken dönem muhalif pratiklere atıfta bulunur.

Dolayısıyla sabotaj, büyük ölçüde, endüstriyel üretimi engelleyebilecek, ona müdahale edebilecek ya da durdurabilecek şekilde tıkama, tahrip etme, yavaşlatma, tavsatma ya da verimsiz kılmaya denk düşer. Kelimenin usulüne uygun anlamı ise belki de en güzel şekilde Dünya Sanayi İşçileri Konfederasyonu‘nun kullandığı bir ifadede dile getirilmiştir: Verimlilikten itinayla vazgeçilmesi. Gündelik sabotajın büyük kısmını yanlış yönlendirme, hasta numarası yapma, kafa karıştırma vb. oluşturur (Veblen, 1921: 4). Erteleme, ayak bağı olma, sürtüşme ve engel olma da söz konusudur.

Sabotaj mefhumu ilk olarak Fransa’daki belirli sendikalarda örgütlü işçi sınıfı arasında yaygınlık kazandı ve büyük ölçüde pasif direniş taktiklerine atıfta bulunuyordu (Veblen, 1921: 5). Sonrasında, radikal demokrat sendikal hareketlerin ve sendikalizmin bir parçası olarak yayıldı. Bu sabotaj, sömürü ve baskıya karşı, işçi sınıfına ve onun (toplumsal ve doğal) topluluklarına verilen zararlara karşıdır. Veblen’e göre, yıkım, kundakçılık, tahrip olarak sabotaj mefhumu, sermayenin ve onun medyadaki ve kanun uygulayıcıları arasındaki sözcülerinin çabalarıyla, ABD’de ortaya çıkacaktır.

Veblen açısından sabotaj, asla (kitle medyası ve emniyet kurumlarının yaptığı gibi) ilk elden kınanması gereken bir şey değildir. Veblen, sanayide sabotajın alışılagelmiş kullanımına dair ahlaksız hiçbir şeyin bulunmadığını ileri sürer. Aksine bu fiiller, “sanayinin mevcut sistemdeki sıradan işleyişi”nin sürekli birer parçasıdır (Veblen, 1921: 6). Veblen, devam ederek, bu fiillerin “kaçınılmaz olduğunu” iddia eder (Veblen, 1921: 6). Pek çok sabotaj biçiminin “kamu yararı açısından zorunlu” olduğu, “kamu bilinci”nin yanı sıra yasalar ve örf ve adetler tarafından da desteklenerek tanınmıştır (Veblen, 1921: 7).

Devletin aşırı enerji üretimi ve kaynak çıkarma lehine seferber edilen bugünkü güçleri, bu gelişmelere karşı durmakta sabotajın potansiyelinin ve vaadinin muhtemelen (halen büyük ölçüde reforma dair ihtiyatlı umutlar besleyen) çevreci hareketlerden daha fazla farkındadır. Örneğin, Kanada Federal Polisi’nin (RCMP) sağladığı bilgi talebi imkanı sayesinde yakın zaman önce ortaya çıkan bir güvenlik belgesi, devletin sabotaja ilişkin kaygılarının merkezi konumunu ortaya koymaktadır. RCMP, “Hassas Altyapı İstihbarat Değerlendirmesi”nde sabotajın hem maden ve benzeri sondaj projelerini durdurmaktaki hem de belki de daha önemli biçimde, bu projelere karşı dayanışma ve muhaliflere desteği inşa etmedeki etkililiğine işaret etmektedir. Hasımlarımıza sinirlerinin bozulması için en büyük sebebi veren bu türden şeyleri – özellikle sadece kendi aralarında konuştuklarını düşünerek dürüstçe korkularını dile getirdikleri böylesi zamanlarda- taktiksel olarak tanımlamak kısmen mümkün olabilir.

Yine Veblen, sabotajın kapitalist üretim rejimlerinin sürekli bir özelliği olduğunu belirtir. Rakip işletmeler sürekli biçimde sabotaja başvurur. Sabotaj, ücretler ve çalışma koşulları üzerine anlaşmazlıklarda, sıklıkla ileri sürüldüğü gibi sadece işçiler tarafından değil, iki tarafından da kullandığı bir yöntemdir. Örneğin RCMP belgesinde ve şirket medyası ve hükümet açıklamalarında, işçi sınıfı, çevreciler ve yerli aktivistlerce gerçekleştirilen sabotaja karşı beyan edilen kaygıya rağmen, suçlamanın ve uzlaşmanın failleri, asla, halkın ya da müştereklerimizin ihtiyaçlarına dönük çok daha tahripkar ve yıkıcı olan sermayenin sabotajının ne bahsini geçirir ne de üzerine gider.

kapitalist sabotaj

Sendikalist sabotajın yanı sıra, her ne kadar hakkında daha az konuşulsa da ya da daha az bu şekilde adlandırılsa da bir de kapitalist sabotaj vardır. Bu kavram, kapitalist iş stratejisinin sürekli ve sıradan bir özelliğini teşkil edecek biçimde, yine benzer biçimde, erteleme, engelleme, yavaşlatma vb. pratiklerine atıfta bulunur. [K]apitalist sabotaj, genellikle işçileri mağlup etmek, ücretleri ve fiyatları belirli bir düzeyde tutmak ya da iş rekabetinde avantaj kazanmak adına işverenler tarafından kullanılır. Bu, tam anlamıyla, bir endüstriyel idare ya da strateji biçimidir (Veblen, 1921: 5). Bu türden kapitalist sabotaj ve onun kapitalizmdeki gündelik, sürekli doğasının kitle medyası haberlerinde ya da Ulusal Güvenlik belgelerinde bahse konu olması, analiz edilmesi ya da kınanması (ki kesinlikle böyle bir şey olmaz) çok nadirdir. Lokavtlar da aynı şekilde ki lokavtlar genel olarak kabul edildiğinden daha yaygındır.

Kapitalist sabotaj konusunda, Veblen, sermayenin kârları kendisi için arzu edilir düzeylerde tutmak adına çıktıları yeniden yapılandırmakta sabotaja başvurma alışkanlığına sahip olduğunu belirtir. Endüstriyel tesisin ve işçi tedariğinin sabotajı olmaksızın, fiyatların (sermaye çevrelerinin arzu edebileceği) kârlı bir seviyede kalamayacaktır. İşsizlik ile tesisin ve işçilerin yeniden yapılandırılması, üretimi, kapasite ve denetim çıktıları dışında sermayenin lehine bir hatta tutar. İşte bu, Veblen’in de belirttiği üzere, sabotajın ta kendisidir.

Sermaye, üretken kapasiteyi denetim altında tutmak adına sürekli biçimde çeşitli sabotaj biçimlerine başvurur. Bunu, tedariği sınırlamaktan fiyatları kârlı seviyelerde tutmaya, işyeri örgütlenmesine müdahale etmekten işçileri disipline etmeye kadar değişen amaçlar çerçevesinde yapar. Savaşın gerektirdiği olağanüstü haller, boyutları bir yana, kapitalizmde istisnai bir durum değil, sistemin olağan işleyişinin düzenli ve sürekli özellikleridir (Veblen, 1921: 13).

Veblen’in ileri sürdüğü üzere, kârlı işin gereksinimleri hiçbir şekilde (kapasite ya da ihtiyaç yönünden) tam üretimi kaldırmaz (Veblen, 1921: 8). Üretimin oranı ve hacmi, uygun kaynakların, emeğin ya da mal ve hizmetler açısından bir verili topluluğun donanımı veya fiili ihtiyaçlarına değil, piyasanın ihtiyaçlarına ayarlıdır. O Halde, Veblen açısından “verimlilikten itinayla vazgeçilmesi”, bütün endüstriyel işletmelerdeki aklın da hareket noktasıdır (Veblen, 1921: 9). Çıktının hacmi, fiyat olarak neyin en geniş net geri dönüşü getireceğine dönük bir anlayışla birlikte yüksek ölçüde üretken sistemler dahilinde düzenlenmiştir (Veblen, 1921: 8).

Sabotaj, “aşırı üretim” krizlerinden (piyasanın fiyatları sermaye için yeterli düzeyde kârlı tutmasını sağlayan dengesinin ötesine geçen üretimden) kaçınmak adına kullanılır. Veblen’e göre, devam eden kârlılık, sanayinin sahipleri tarafından günden güne “verimlilikten itinayla vazgeçilmesi”ne dayandırılır (Veblen, 1921: 8). Sanayi, sermayenin kendi tasarrufları açısından denetlenir ve bu da, Veblen’in de dediği üzere, her zaman kârlı bir fiyat anlamına gelir. Fiziksel tesisin ve işçilerin (tamamen ya da kısmen) sürekli işsizliği ise fiyat sistemi üzerinden örgütlenen toplumlarda kaçınılmaz bir durumdur (Veblen, 1921: 8). Bu da yoğun bir biçimde kapitalist toplumsal düzenlemeler dahilinde kıtlık imalatı -sahte kıtlık durumu- anlamına gelecektir (Bkz. Shantz, 2003).

Veblen açısından, “fiyatları yüksek tutmanın tek aracı, topluluğun yaşam gereksinimlerinin tedariki adına mecbur olduğu başlıca sanayilerde verimlikten itinayla vazgeçilmesidir” (Veblen, 1921: 12). İnsanlar atıl tesislerin ve emeğin sağlayabileceği çeşitli mal ve hizmetlere dehşet derecede ihtiyaç duydukça, çarklar da onların aleyhine işleyecektir (Veblen, 1921: 12). Veblen’in de belirttiği üzere:

Fakat sermaye çevrelerinin menfaatleri açısından -yani, ilgili iş çevrelerinin yetersiz kâr etmesi nedeniyle; bir başka deyişle, başlıca sanayileri kontrol eden ve böylece ürün çıktısını düzenleyen yerleşik çıkarların yetersiz gelir elde etmesi nedeniyle- bu atıl tesislerin ve atıl işçilerin çalışmasına izin vermek de imkansızdır. Ticaret, topluluğun halihazırdaki tüketim ihtiyaçları kadar geniş bir mal üretimini kaldıramaz çünkü tedariğin, yatırıma -sermayeye katmaya- dönük makul bir kâr elde edilecek fiyatta satılıp satılmadığına; yani, örneğin daha fazla işçi istihdam etmek ve topluluğun ihtiyaç duyduğu malları tedarik etmek üzere, arttırılmış bir üretimin bahsi geçen sanayileri kontrol eden yerleşik çıkarlar açısından artan bir net toplu kârla sonuçlanıp sonuçlanmadığına önem verilir. Makul kâr demek aslında elde edilebilecek en geniş kâr demektir. (Veblen, 1921: 10-11)

Kapitalist sabotajın sonucu, halklar açısından kriz ve sıkıntıdır. Yaşamın sürekli gereksinimlerini karşılayamadan yaşamı sürdürmek demektir. Veblen’e göre:

Halihazırda zaten pek çok yerde sıkıntı, gerekli gıda, giyim, barınma ve yakıt bulunmadığından topyekûn zararlı bir yoksunluk hali ortaya çıkarmaktadır. Yine bu ülkelerin hepsinde, başlıca sanayiler yavaşlamaktadır. Sürekli artan bir verimlilikten vazgeçiş söz konusudur. Endüstriyel tesisler giderek ya atıl ya da yarı atıl işlemekte, giderek üretken kapasitelerinin gerisine düşmektedir. (Veblen, 1921: 10)

İşbu gündelik kapitalist sabotajdan nadiren bahsedilir. Veblen’in de ileri sürdüğü gibi: “Ulusun iş çevrelerinin takdire şayan sömürülerini anlata anlata bitiremeyen yazarlar ve konuşmacılar, bu muazzam işleyen sabotaj yönetiminden, kendi sıradan iş günlerine işleyen bu verimlilikten itinayla vazgeçmeden bahsetmekten genellikle kaçınırlar” (Veblen, 1921: 9).

Aynen Kanada Federal Polisi gibi, işleyen bu sabotaj yönetiminin fiilen parçası olan polis ve güvenlik kurumları da bundan söz etmez.

kapitalizmde sabotajın ikili karakteri

Büyük sermayenin liderlerinin üretim hacmi ve çıktı oranlarını kontrol etme ve düzenlemeye dönük kararları, her zaman kendi çıkarlarından hareket etmektedir. Yani bu kararlar, -kesinlikle işçi sınıfının değil- genel nüfusun ihtiyaçlarına dönük bir anlayışla değil, elde edilebilecek en yüksek kâra dönük bir anlayışla alınır. Veblen’in de ileri sürdüğü üzere: “Meselenin özü, geçim değil fiyattır” (Veblen,1921: 13). Kapitalist ekonomiler dahilindeki kategorik ikilik de budur.

Başta Mario Tronti, Antonio Negri, Harry Cleaver olmak üzere otonomcu Marksist gelenekten yazarlar, kapitalizmde kavramların ikili karakterine sıkça vurgu yapar. Bu, kapitalist gelişmenin ve sınıf mücadelesinin diyalektik karakterinin de bir parçasıdır. Artık değer, sermaye açısından kâr ve gelişme anlamına geldiği yerde işçi sınıfı için ancak sömürü ve bağımlılık demek olacaktır.

Sabotaj da böyledir. Sabotajın ikili doğası, hem kapitalist gelişmenin (ve fiyat sisteminin) sürekli bir özelliği hem de topluluğun ya da sınıfın öz-savunması olarak nadiren doğru biçimde anlaşılmaktadır.

Sermaye kâra ilişkin en pervasız çıkarlarını, protesto ve anlaşmazlıkları savuşturmak adına gereken bir popüler tatmin düzeyiyle dengelemek zorundadır. Veblen’in de vurguladığı üzere: “Sermaye çevrelerinin hayrına, kâr getirmeyen fiyatlar pahasına yaşam araçlarının üretiminden kısıntıya gitmek, aynı zamanda, her türden yaşam gereksinimine dönük artan ihtiyaç da, tolerans sınırını aştığı durumlarda her zaman popüler huzursuzluklar ortaya çıkarabilecek olan popüler sıkıntılar pahasına geçerli sayılabilecek bazı yollarla karşılanmak durumundadır (Veblen, 1921: 12).

Kuşkusuz sermayenin, işçi sınıfının tahammülsüz hale gelmesi halinde her daim bel bağlayabileceği polisleri de vardır. Çevrecilerin, enerji sektöründe çalışanların ve yerli topluluklarının benzer biçimde artan gözetimlerini motive eden kaygı da budur. Veblen’in de söylediği üzere:

Mevcut göstergeler, [sermayenin] tercihlerinin, kesintilerden muaf bir gelir ya da yerleşik çıkarlar açısından halk nezdindeki ortaya çıkabilecek herhangi bir huzursuzluğun muhtemel bedeline ilişkin sıkı duracağa benzeyen kadim alışkanlığa göre ortaya çıkacaktır – ve böyle olursa, mahkemelerin ve askeri kolun yardımıyla, şimdilik, ortaya çıkması muhtemel halk nezdindeki herhangi bir huzursuzluğa karşı mantıklı olabilecektir (Veblen, 1921: 13).

Sınıflı toplumun temel ve nihai kriminolojisi budur.

Devlet ise sürekli biçimde kapitalist sabotaj lehine daha doğrudan mevzilenir. Veblen, kapitalist sabotajın aslında en iyi şekilde “kapsamlı bir plan üzerinden ve bir merkezi otorite tarafından” idare edildiğini ileri sürer (Veblen, 1921: 13). İşte bu nedenle, endüstriyel işletmeler her ne kadar birbirine kenetlenmiş bir sistemin parçaları olsalar da, sermaye çevrelerinin belirli kaygıları, işi parçalama ve sistem açısından çelişen amaçlara sahip olma eğilimindedir. Veblen’in de ileri sürdüğü üzere:

İlgili sermaye çevrelerinin kaygıları arasındaki makul düzeydeki bir örtüşme bile, kendi başına, bu çevreleri tekrar eden çöküşten ya da durgunluktan korumak veya ulusun ticaretini yerleşik çıkarların genel ihtiyaçlarıyla uyumlu hale getirmek için gereken kapsamlı biçimde hareket eden sabotaj dengesini sürdürmeye yetmeyecektir.” (Veblen, 1921: 14) 

Ulusal hükümet sermaye çevrelerinin çıkarlarının afiyetini gözetirken, kanun yapıcılar ve idarecilerin de sermayenin hedeflerini korumak adına zorunlu olan sabotajı yönetmekte payları vardır. Verimsizliğin ve kaynak israfının azaltılması, (özellikle verimli bir anlamda olmamakla birlikte) maddi ekipmanların ve emeğin daha eksiksiz biçimde değerlendirilmesini sağlayan devlet destekleri gibi araçlarla sağlanır (Veblen, 1921: 14). Sermaye açısından sabotaj, kısıtlama ve engelleme -sermaye yararına sermaye akışlarını kontrol etmek adına- bir iktidar önlemidir. İşçi sınıfının sabotajı ise tam tersi bir doğaya sahiptir – sermayenin kontrolünü kaybetmesine delalet eder. Sermayenin yararına akışları düzenlemek açısından bir yetersizliğe işaret eder.

sonuç

Hükümetler, sabotajı, düşünce ve bilgilerin açıkça yayılma araçlarına karşı ortaya koyar. İdareciler, kamusal tartışmalarda fikir alışverişinin tam kapasiteye ulaşmasını engellemek üzere çalışır. Veblen’in de ileri sürdüğü üzere, “bilgi ve düşüncelerin tedbirsizce yayılması ya da ilgili gerçeklerin gereğinden fazla propaganda edilmesi” idarenin çalışması açısından handikap teşkil edecektir (Veblen, 1921: 17). Dahası, “sakıncalı görülen bilgi ve düşüncelere sabotaj yapılması” ne alışılmamış bir şeydir ne de demokratiktir (Veblen, 1921: 17). Hükümetin söylem sabotajı, Veblen’in “özenli biçimde yanlış bilgilendirme” olarak adlandırdığı şeyi içerir (Veblen, 1921: 18). Bu yaklaşım, diğer her şey kadar, RCMP tarafından hazırlanan gülünç derece karman çorman “Hassas Altyapı İstihbarat Değerlendirmesi” raporu gibi devletin iç güvenlik belgelerde de görülebilir.

Bu anlamda, ana akım maden-karşıtı ve boru hattı-karşıtı hareketlerin, düşünce ve bilgi üzerindeki kapitalist sabotaja karşı koyma arayışında olan bir “teşhir etme sabotajı” biçimi ortaya koyup koyamayacakları sorulabilir. Ana akım hareketler açısından, boru hatlarının, kapitalist bilgi sabotajı hemen boşa çıkarılarak ve kayda değer sayıda insan kitlesinin madenler ve boru hatlarının tehlikeleri hakkında bilgi sahibi olması sağlanarak ya da politikacıların bu faaliyetleri yürütenler ile olan yakın ilişkileri nedeniyle kamusal olarak ayıplanarak durdurulması umulur.

Ancak bana göre bu türden mega projeleri durdurmak, argümanlardan fazlasını gerektirecektir. Petrol şirketleri ve onların hükümetlerdeki işbirlikçileri, argümanlarla engellenemez ya da kamusal ayıplamayla şevkleri kırılamaz (hiçbir utanmaları yoktur çünkü). Gerçekçi ve dürüst olmak gerekirse, dalga dalga büyüyen kamusal muhalefetin bile, bilgilendirme ve argümantasyon yoluyla, yürütülen politikalarda olumlu bir değişimi sağlaması ya da liberal demokratik mitolojiye bağlı hareketler dahilinde beklenen ve arzulanan pratiğin hayata geçirilmesi için en ufak bir umut yoktur.

Petrol şirketleri tekrar tekrar bir başka yol arayışına girer ve alternatif rotalar geliştirirler. Ana akım hareketlerin teşhir kampanyaları, bu sanayi ve hükümet kapasitelerinin, gereken kaynaklar ve enerjiye dönük fahiş harcamaları yapmak üzere kullanmasını sağlamakta başarılı olabilir mi? Teşhir, İnternet ve sosyal medyaya rağmen, sayıca çok mücadele alanında etkili ve sürekli biçimde sürdürülmesi zor olan bir şeydir.

Teşhir ve sabotaj siyasetine katılmanın neye benzediği sorulabilir. Teşhir, sabotaj benzeri fiilleri arttırmak ya da sabotajı daha geniş kamusal tartışmalarda ve kamunun daha geniş kesimleri arasında meşrulaştırmak adına kullanılabilir mi? Sabotajın yeterli düzeyde bağlamsallaştırılmasına, aslında daha geniş topluluksal bağlamlara ve anlayışlara yerleştirilmesine dönük bir zorunluluk olduğuna kuşku yoktur. Bu anlayışın bir kısmı, kapitalizmde sabotajın -onlarınkinin ve bizimkinin- ikili karakterine ve kapitalist sabotajı idare etmekte (ve sabotaj yanlısı eğilimleri işçi sınıfına, yerli topluluklara ve çevre aktivistlerine yüklemekte) devletin rolünün iyi bir analizinin yapılmasını gerektirmektedir.

Kaynakça

[1] Shantz, Jeff. 2003. “Scarcity and the Emergence of Fundamentalist Ecology.” Critique of Anthropology. 23(2): 144–154.

[2] Veblen, Thorstein. 1921. The Engineers and the Price System. Kitchener, Ontario: Batoche Books.

Jeff Shantz, sıradan bir taban örgütçüsü, sıradan bir sendika aktivisti ve anarşisttir; Anarchy, Social Anarchism, Green Anarchy, Earth First! ve Northeastern Anarchist dergilerine makaleleriyle katkıda bulunmuştur. Kitapları arasında Constructive Anarchy: Building Infrastructures of Resistance [Kurucu Anarşi: Direnişin Altyapısını İnşa Etmek], Active Anarchy: Political Practice in Contemporary Movements [Aktif Anarşi: Günümüz Hareketlerinde Siyasal Pratik] ve Against All Authority: Anarchism and the Literary Imagination [Her Türden Otoriteye Karşı: Anarşizm ve Edebi Tahayyül] bulunmaktadır. Shantz aynı zamanda Radical Criminology adlı internet dergisinin editörüdür ve yazılarına http://jeffshantz.ca adresinden ulaşılabilir.

Ժ

Jeff Shantz, sıradan bir taban örgütçüsü, sıradan bir sendika aktivisti ve anarşisttir; Anarchy, Social Anarchism, Green Anarchy, Earth First! ve Northeastern Anarchist dergilerine makaleleriyle katkıda bulunmuştur. Kitapları arasında Constructive Anarchy: Building Infrastructures of Resistance [Kurucu Anarşi: Direnişin Altyapısını İnşa Etmek], Active Anarchy: Political Practice in Contemporary Movements [Aktif Anarşi: Günümüz Hareketlerinde Siyasal Pratik] ve Against All Authority: Anarchism and the Literary Imagination [Her Türden Otoriteye Karşı: Anarşizm ve Edebi Tahayyül] bulunmaktadır. Shantz aynı zamanda Radical Criminology adlı internet dergisinin editörüdür ve yazılarına http://jeffshantz.ca adresinden ulaşılabilir.

Kaynak: Libcom / Çevirgen: Chris Dadallı

Gönder gitsin