madonna’nın meme ucu, kestane balı diyarı zonguldak ve pop kültür // sevil ainsley
Madonna birkaç gün önce allanıp pullanıp özel fotoğrafçı eşliğinde çektirdiği erotik, yer yer pornografik fotoğraflarını instagram hesabından yayınladı. Instagram ise bir kadının – bu bütün bir imajını ve markasını ciddi ölçüde seksilik üzerine kurmuş Madonna olsa bile – meme ucunun görünmesini “ayıplı içerik” olarak kabul edip fotoğraflardaki meme ucunu sansürledi. Kıyamet de burada koptu. Meme ucu deyip geçmeyin. Mevzu derin…
Google’ı açın ve “meme ucu” yazın, karşınıza milyonlarca kadın memesi fotoğrafı düşecek; şimdi de “Madonna” yazın, karşınıza milyonlarca Madonna fotoğrafı düşecek; şimdi de (tamam bu son!) “Madonna meme ucu” yazın; karşınıza Madonna’nın meme ucunun göründüğü fotoğraflar düşecek, fakat en son olanları sansürlenmiş haliyle. Buradaki tuhaf olan şey, Madonna’nın zaten vücudunu ortaya koyan, göstermekten çekşnmeyen biri olması, hatta zamanında İstanbul’daki konserinde yine meme ucunu açıvermişti. Peki, kadın meme ucunu internette görmek – yahu isterseniz porno sitelerde fink atıp feriştahını görürsünüz – neden bu kadar büyük bir sorun haline geldi yine?
Madonna ablamız yanıt olarak meme ucunun göründüğü fotoğrafların sansürsüz hallerini tekrar yükledi, instagram da tekrar sansürledi. Ardından da “Bir kadının bedeninin meme ucu hariç her yerinin görünmesine izin veren bir kültürde yaşamak bana hayret verici geliyor. Sanki meme ucu kadın anatomisindeki cinsellik yüklenebilecek tek parçaymış gibi. Bebeği besleyen meme ucundan bahsediyoruz yahu!” şeklinde sitemkâr bir tvit döşendi.
Lafı çok uzatmadan buradaki meselenin kapitalizm ile din’in üzerinde uzlaştığı (yine hiçbir mantıklı dayanağı olmadan tabii ki) bir “mahremleştirme” ile ilgili oluğunu söyleyivereyim. Mahremleştirme, devlet-din-kapitalizm şeytan üçgeninin yer yer çatışıp yer yer uzlaşarak sürdürdüğü bir piyade saldırısı aslında. Bu bir dargın bir barışık üçlü orjide kapitalizm kâr edebilmek adına yer yer seküler ataklar yapmak zorunda kalırken, din de kitlelerin ve başta kadınların yönetilebilir varlıklar olması için canhıraş kurumsal girişimlerde bulunuyor; devlet ise kapitalizm ve din ile birlikte yönetmenin ana mecrası olarak bir tür koordinasyon zemini olarak işlemeye çalışıyor, elinden geldiğince.
Dünyanın derdi bitti de Madonna’nın meme ucunu mu düşüneceğiz? Düşüneceğiz. Çünkü popüler figürler bazı şeyleri her ne kadar sadece kendi markalarını pekiştirmek, gündeme gelmek ve şovbiz ortamlarında daha fazla para cukkalamak adına da yapsalar, kitlesel bir etkiye sahipler. Bunu beğenmeyebiliriz, fakat böyleler. Bu anlamda, yine beğenmeyebiliriz, fakat madonna’nın meme ucunu göstermekte diretmesi kapitalizm-din-devlet şeytan üçgeninin razı gelmediği bir şeye karşı meydan okuması bu konuda yazılan binlerce makale ve kitaptan daha fazla etki yaratıyor. Bu madonna’nın devrimci olduğu anlamına falan gelmiyor; yine bu konuda yazılan çizilenleri de önemsiz kılmıyor. Buradaki ince çizgi, bana göre, popüler kültürün yerleşik güç ilişkilerine, kurumsal gerici baskılama harekatlarına ve kapitalizmin onayladığı tüketim kalıplarına uymayan işler çıkardığında, bunun yerleşik düzeni yerinden bir hop ettirmesi. Yoksa tek başına meme uçlarımızı açarak bir şeyi değiştiremeyebiliriz (fakat meme uçlarımızı açmadan da hiçbir şey değişmeyecek, kesin bilgi!).
Bu arada Madonna Instagram’ın kendisine dönük sansürünün başka bir noktasını da gayet güzel yakaladı. Tvitinde “taze Amerikalı göçmenlerin Plymouth’a geldiklerinde Yerli Amerikalılar tarafından barışçıl bir biçimde ekmeği bölüşerek karşılandığına inanmamız için sarf edilen yalanlara dayanan anlatı ile [Şükran Günü’nün kast ediyor tabii – s.a.] tam da aynı zamana denk geldi! Tanrı Amerika’yı korusun!”
Ne diyelim… Vurdu, gol oldu! Madonna özetle zaten bütün bir Amerika uygarlığının yalan dolan üzerine kurulu olduğunu çat diye söyleyerek mevzuyu meme ucundan harika bir çalımla çıkarıverdi. Ya da meme ucunun sadece meme ucu olmadığını müthiş bir şekilde ortaya serdi.
alice kestane balı diyarında
Epey viral olduğu için anlatmaya gerek yok, fakat denk gelmeyenler için kısa özet: Esra Erol’un programına katılan bir kadın kocasından canhıraş dert yanıyor, kendisini aldattığını, sorumsuz olduğunu sayıp döküyor. Sonra stüdyoya adamı görüntülü bağlıyorlar ve adam da sözüne “Öncelikle kestane balının diyarı Zonguldak Gökçebey Pazarlıoğlu köyünden tüm dünyaya selamlar” diyerek başlıyor. Bir kere müthiş komik J Fakat daha da önemlisi, bu adam televizyon denen alemin aslında tam olarak nasıl işlediğini ve neye yaradığını belki de farkında bile olmadan gayet iyi anlıyor.
Bütün bir televizyon işinin aslında şovbiz olduğunun gayet farkında olan adam, kendisi de bal üretip sattığı için sözüne bir reklamla başlıyor. Madem ki bütün her şey gümbür gümbür konuşulurken “bir reklam arasına” gidilebiliyor, adam da oradaki tatavaya kendini kaptırmadan önce bir reklam arasına gidiveriyor. Dahiyane!
Alice tavşan deliğinden bir kez geçtiğinde artık orasının başka kurallarla işleyen başka bir alem olduğunu anlamıştı, fakat bunun için biraz zaman geçmesi gerekmişti. Bu a la Turca Alice adam ise köydeki evinden kendisini milyonlarca kişinin izleyebileceği televizyon alemine geçtiği anda bu yeni aleme adapte olabildi.
popüler kültür nedir, yenir mi?
Madonna ile a la Turca Alice adamı birbirine bağlayan yer işte tam burası: popüler kültür denen şey. Bir meselenin popüler kültüre bulaşarak gündeme girmesi bir yandan onu eşi benzeri olmayan bir şekilde görünür kılarken, diğer yandan ise içini sapır sapır boşaltıyor. Popüler kültürün bu ikili-hareketi, ceviz kabuğunu doldurmayacak mevzuları bir anda gündemimiz haline getirirken, diğer yandan o mevzuları leblebi çekirdek gibi tüketilebilecek yüzeysel gündelik atraksiyonlara indirgiyor.
Kapitalizm-din-devlet şeytan üçgeninde, popüler kültür büyük ölçüde bu üçgene hizmet etmekle birlikte, orada yer alan figürlerin yer yer de olsa öngörülemezliği ve beklenmedik atakları bu üçgeni de epey zora sokabiliyor. Bu şeytan üçgeninde devasa bir balinanın karnında yaşamakta olan bizler için ise biraz daha nefes almak kritik önemde. Madonna bize bu nefesi veriyorsa, onun kim olduğu veya yaptığı şeyi neden yaptığı önemli değil. A la turca Alice adama gelince… Popüler kültürün ufacık partiküler bir parçası olabilmekle şimdiden bir tür yerel kahraman olmuştur, birkaç güne unutulsa bile kendi tikel tarihini bir şimşek parlayışı kısalığında evrensel tarihe bağlayabildi sonuçta; bal businessının kısa bir süre de olsa iyi gideceğinden de eminim.