popkült

rick and morty: anlamsız bir çoklu-evrendeki anlam // danny krämer

rick and morty’nin bütün her şey bittiğinde varoluşçuluğa mı yoksa absürtizme mi yakın olacağı henüz belli değil. sarkaç bir o yana bir diğer yana salınıp duruyor. bize de rick and morty’nin bizim anlamsız bir dünyadaki anlam arayışımıza bir çözüm mü sunacağı, yoksa sadece çoklu-evrenin absürtlükleri arasında bir o yana bir bu yana gezinmeye dönük ihtiyacımızı mı gidereceğini bekleyip görmek düşüyor. rick and morty’nin çoklu-evreninde bütün olasılıklar kendilerine bir şekilde yer bulabiliyor. bir felsefeci daha ne ister ki!

Amerikalı felsefeci Wilfrid Sellars “bilimsel imge ile dünyadaki-insanın görünür imgesi” arasında bir çatışma olduğunu ileri sürer. Bilimsel imge tanecik, bozon ve kara delikler gibi şeyleri içerirken, “görünür imge” ise bizlerin masalar, sanat, değerler, kişiler ve sitcom dizileriyle dolu dünyayı gündelik görme biçimimizdir.

Sitcomlardan bahsetmişken, hemen herkesin favori animasyon sitcomu Rick and Morty tam da bu konu üzerinden işliyor. Dizi, alkol bağımlısı fakat yaratıcı bilim insanı Rick ile onun tipik bir ergen olan yeğeni Morty’nin galaksiler-arası maceralarını anlatıyor. Bu yaman ikili sadece Rick’in uzay gemisiyle evreni turlamakla kalmıyorlar, aynı zamanda bir portal silahı kullanarak çoklu-evrenin diğer boyutlarına da gidip gelebiliyorlar. Rick and Morty’deki çoklu-evren her türden çılgın yaratık, türlü manzaralar ve teknolojiler ile dolu. Rick and Morty’nin çoklu-evreninde bütün olasılıklar bir şekilde kendine yer bulabiliyor. Bir felsefecinin hayali ancak bu olabilir!

Rick bilimsel imgeye açıkça sıkı sıkıya yerleşmiş bir karakter. Ona göre her şey bilimle açıklanabilir ve kendisi kesinlikle büyük bir bilim insanı, buna şüphe yok. Rick şeylerin gündelik kavranışlarının ve bizim bu kavrayışlara dönük bağlılığımızın arkasında yatanlara bakıyor. Bilimi kullanarak şeytanı bile alt edebiliyor. Aynı zamanda, ailenin geri kalanı ise görünür imgeye sıkışıp kalmış halde. Morty’nin babası Jerry’yi ele alalım. Jerry, sadece bir simülasyondan ibaret de olsa (ki bir bölümde tam olarak böyleydi) hayatından memnun, basit bir adam.

Sellars’ın sözleriyle: “Felsefenin amacı, soyut şekilde formüle edersek, şeylerin kelimenin mümkün olan en geniş anlamında kelimenin mümkün olan en geniş anlamıyla nasıl birlikte takıldıklarını anlamaktır. Bunun bir diğer anlamı, bilimsel imge ile görünür imgeyi tutarlı bir dünya görüşü dahilinde birbiriyle bütünleştirmeye çalışan bir “sinoptik bakış” geliştirmemiz gerektiğidir. Bu anlamda, Morty dizideki felsefi gelişimin mekânıdır. Morty çoklu-evrenin hayal edip edebileceğinden çok daha tuhaf olduğunu öğrendikçe, yeni çılgın durumlarla da giderek daha iyi şekilde başa çıkıyor. Başlangıçta Morty bütün o farklı olasılıklar ve durumlar nedeniyle tamamen dehşete düşüyorken, sonrasında ise portal ilahını kendine güvenen bir şekilde kendi başına kullanabiliyor. İşin aslı, Morty bilimsel anlamda dünya hakkında Rick’ten daha fazla şey öğreniyor, fakat ahlak, aile ve duygular gibi görünür imgelere dayanan şeylere dönük bakış açısını da kaybetmiyor.

Rick and Morty ve Nöro-varoluşçuluk

Varoluşçuluk oldu olası inancını giderek daha fazla yitiren bir dünyada anlam bulmaya çalışagelemiştir. Bugünlerde bazı felsefeciler ve bilim insanları kendilerini “nöro-varoluşçu” olarak adlandırıyor. Bu felsefeciler, bilimden ve özellikle de nörobiyolojiden yaşamdaki anlama yönelik yönelen tehdide odaklanıyorlar. Beynimiz ve zihinsel yaşamımızın beyinde kodlanma biçimi hakkında daha fazla şeyi keşfettikçe, giderek daha fazla sadece biraz daha karmaşık hayvanlar olduğumuzu görüyoruz. Kendimizi, her zaman olduğumuzu düşündüğümüz şekliyle özgür, soylu ve akılcı varlıklardan ziyade biyolojik robotlar olarak görür hale geliyoruz.

Rick’in akıllarda yer eden sözleriyle, “Dinle Morty, sana kötü haber vermek istemem ama insanların ‘aşk” olarak adlandırdığı şey aslında hayvanları üremeye zorlayan bir kimyasal reaksiyondan ibaret. Başta çok fena vurur Morty, sonra ise yavaş yavaş kaybolur ve seni başarısız bir evlilikte hapsolmuş halde bırakıverir.” Kendimizi tamamen bilimsel bir bakış açısından gördüğümüzde, bir biyolojik türün ihtiyaçlarının üzerinde ve ötesinde herhangi bir değere ve anlama yer olmadığını görüveririz. Evren anlamsız bir saçmalıktır ve bizler de onun içinde debelenen birer toz zerreciği!

Rick and Morty, bilimsel imge ile görünür imge arasındaki çatışmaya dönük iki çözüm sunuyor. Bunlara nöro-absürtlük-yanlılığı ve nöro-varoluşçuluk deyiverelim. Nöro-varoluşçuluk, evrene içkin anlamsızlık ile karşı karşıya kaldığımızda yaşamda kendi anlamımızın peşine düşmemiz gerektiğine inanmaktadır. Nöro-absürtlük-yanlılığı ise, Camus’nun da yaptığı gibi, edinilebilecek hiçbir anlam olmadığını açıktan kabul eder. Absürtlük-yanlısı yaklaşımın en belirgin sahnesi ise, Rick’in Szechuan sosu avının olduğu sahnedir. Sadece ufak bir paket çıtır tavuk sosu için bütün o zorluklarla karşı karşıya gelmek tamamen absürttür. Aslında burada insanın aklına sonrasında geri aşağıya yuvarlamak üzere her gün aynı kayayı dağın tepesine çıkarmak için yuvarlayıp duran Sisifos gelmiyor değil. Fakat şayet absürtlük-yanlıları haklıysa, dünyanın ve yaşamın hiçbir anlamı yoktur zaten. Kim takar ki? Varoluşçu yaklaşım da, Rick’in ailesini kucaklayarak onlarla olan yaşamda bir değer gördüğü, böylece nihayet en azından amacı olan bir şeyi değerli bulduğu sahnede en belirgin haldedir.

Belki de Morty bu çatışmayla daha iyi başa çıkmaktadır. Dizi ilerledikçe, Morty nöro-varoluşçu bakışı kabul eder, onunla birlikte yaşamayı öğrenir ve kendini mutlu eden şeylerde bir değer bulmaya çalışır. Kendi sözleriyle, “Kimsenin varoluşunun bir amacı yok, kimse hiçbir yere ait değil, herkes bir gün ölecek. Gel de televizyon izle.”

Sonuç olarak, Rick and Morty’nin yazarları sanki Rick ile Morty’den sonunda hangisinin varoluşçu hangisinin absürtlük yanlısı olacağına karar verememiş gibi görünüyorlar. Sarkaç bir o tarafa bir diğer tarafa salınıyor. Sonunda ise anlamsız bir dünyadaki anlam sorusuna dair bir çözüm mü bulacağımızı, yoksa sadece çoklu-evrenin absürtlüklerine kendimizi kaptırıp gitmemiz mi gerektiğini bekleyip göreceğiz.  

Kaynaklar:

Sellars, Wilfrid S. (1962). Philosophy and the scientific image of man. Robert Colodny (ed.), Science, Perception, and Reality. Humanities Press/Ridgeview. pp. 35-78.

Caruso, Gregg & Flanagan, Owen (eds.) (2018). Neuroexistentialism: Meaning, Morals, and Purpose in the Age of Neuroscience. New York: Oxford University Press.

kaynak: andphilosophy / çevirgen: kromozom #0

Gönder gitsin