ciddimevzu
-
iyi ki doğdun stephen hawking abimiz! // chris dadallı
stephen hawking son elli yılın uzak ara en tanınmış bilim insanı oldu. öyle ki “simpsonlar” ve “futurama” gibi çizgi dizilerde bile yer bulacak şekilde bir tür pop kültür ikonuna dönüştü diyebiliriz. beyaz erkek bilim insanlarının büyük kısmı genelde sıkıcı tiplerken, ileri teknoloji ürünü tekerlekli sandalyesi ve ikonik dijital sesiyle hawking’i fark etmemek olanaksızdı. 2018 yılında bu dünyadan ışınlanan hawking’i bu kadar ikonik hale getiren neydi peki?
-
devrim ve evrensel tarih // thomas nail
deleuze ve guattari'ye göre, ön-verili bir toplumsal kimliğin kendisini bütün seleflerinde görebildiği için değil fakat kapitalizmin varlıkları kendi "doğal" ya da "uygun" uzam-zamanlarından bir dünya piyasasında mübadele edilebilecek şekilde koparmış olduğu için, tarih evrenseldir. bu yersiz-yurtsuzlaşmış tarihsel olaylar, bundan sonra, şimdi'nin kuruluşuyla doğrudan bağlantılı hale gelirler.
-
görünmeyen emek(ler): ԺaԺa sahilleri #2 // soner torlak
hegemonya mücadelesi, sadece iyi örgütlenmiş kelli felli siyasal aktörlerin arasındaki bir güç savaşından çok daha derin, çok daha karmaşık ve çok daha çok-failli işler. sayısız kaynak suyu, sayısız akıntı döküntü, sayısız titreşim kıpraşım ve sayısız minicik failliklerin adeta sibernetik biçimde hareket halinde olduğu bu mikrokozmoz, hegemonya mücadelesine sanıldığından çok daha fazla dahildir ve bizim kafamızı meşgul eden alter-hegemonya ve alter-yıkıcıkuruculuğun döl yatağıdır.
-
kent hakkı: leylak ile bayrak’ın hikayesi // andy merrifield
leylak ile bayrak, metropollerimizin yolsuz politikacılar ve sahtekâr polisler, yolsuzlukları yasallaştırılmış olan dalavereci emlak şirketleri ve finansal kurumlar tarafından idare edildiğini bilmektedirler. kentsel oyunun kurallarının kendilerine karşı işlediğinin farkındadırlar. leylak ile bayrak'ın trajedisi, çok geç (ya da belki de çok erken) gelmiş olmanın trajedisidir.
-
portekiz’in salazar’ı: bir tosun paşa hikayesi // soner torlak
tam adı antónio de oliveira salazar. milliyetçi, aşırı muhafazakar, sömürgeci, halk düşmanı ve faşist. siyasete genç yaşında atıldı; devlet erkanı tarafından ekonomi alanında bir altın çocuk olarak görülüyordu. 1932’de portekiz’in 100. başbakanı olarak atandı. salazar’ın hikayesi aslında tam bir tosun paşa hikayesi…
-
modern şehirler sürdürülebilir mi? // susan roberts
lefebvre şehir hakkına sahip olduğumuzda ısrar ederken, sadece basitçe bireyin şehrin kaynaklarına erişimi hakkına atıfta bulunmuyordu. lefebvre, bundan çok daha temel bir şeyi kastediyordu çünkü şehrin bizim kim olduğumuzu ve nasıl davrandığımızı etkilediğini, esasen geleceğimizi kontrol ettiğini kabul ediyordu. yine lefebvre, ancak insanlar şehri değiştirme gücüne sahip olduklarında, kendi gelişmeleri üzerinde de güce sahip olacaklarını görüyordu ki kent elitlerinin insanları şehrin dışında tutmak üzere askeri teknolojiyi işe koşması tam da bu nedenledir.
-
ԺaԺa sahilleri // Soner Torlak
Tarih boyunca ortaya çıkan sayısız yönetilebilirlik-dışı edim, hazzı erteleme, dünyevi olandan feragat etme, çilecilik, normativite dışı her türlü heretik edim, sapkınlık-sapma, gündeliği kurma-yıkma, liberteryen beden kullanımları, dadacılık, sürrealizm, makine-kırıcılar, levellerlar, quakerlar, envai çeşit tarikat, çok-tanrılılık, sirkten firar eden filler, mezbahadan kirişi kıran danalar, ilkellik, yamyamlık, eşkıyalık, gündelik binlerce direniş biçimi, underground rep, caz müzik, deyişler, gerilla savaşları vs. aklınıza gelebilecek her şey, devletlerin sinirlerini sürekli yerlerinden hoplatır ve bu su hiç durmaz.
-
Modern uygarlığın Romantik ve Marksist eleştirisi // Michael Löwy
Sanayi Devrimi tarafından yaratılan modern burjuva toplumu ve kapitalist uygarlığa dönük ilk eleştiriler –Marx’tan yarım yüzyıl kadar önce– Romantik şair ve yazarlardan gelmişti. Romantik anti-kapitalizm on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında doğdu ancak bugüne değin modern kültürün asli bir bileşeni olmaktan geri durmadı. Sanat ve edebiyatta sıklıkla Romantik Hareket olarak adlandırılan ve esasen on dokuzuncu yüzyılın başında mecrasını bulan akım, pek çok ve aşırı çeşitli tezahürlerinden yalnızca biridir.
-
Diktatörlüğe giderken: İtalyanların öyküsü // Sheri Berman
Birinci Dünya Savaşı sonrasında diğer Avrupa ülkelerinde yaşanan olaylar İtalya’da da görülüyordu; yalnızca daha hızlı bir gidişatla ve daha trajik bir sonuçla kendini gösterdi. Fransa’da ve Almanya’da olduğu gibi, İtalyan sosyalistleri de Birinci Dünya Savaşı’ndan en güçlü siyasi parti olarak çıktı. Savaş sonrası dönemin siyasi, toplumsal ve ekonomik çalkantıları dahi, Rus Devrimi tarafından daha radikal hale gelen ve burjuva kurumları için küçümseyici tavrını açıkça koruyan PSI’nın uyuşmaz tavrını sarsamadı; çalkantı yalnızca egemen düzenin çöküşünü bekleyenlerin elini güçlendirdi.
-
Halk eğitiminin yarım yüzyılı // Raúl Zibechi
Freire, muhtemelen Sovyet sürecinin sınırlarını aşmaya çabalaması nedeniyle, devrimciler arasındaki ve devrimciler ile halklar arasındaki güç ilişkilerini dönüştürmenin derdindeydi (bu arada, “devrim” sözcüğü Ezilenlerin Pedagojisi’nde en fazla kullanılan sözcüklerden biridir). Freire’nin yöntemsel önermeleri, ezilenlerin bilgisine onu akademik bilginin altında bir şey olarak görmeyen bir hiyerarşi atfederek, ezilenlerin özgüvenin güçlendirme niyetindeydi. Freire, eğiticiler ile eğitim alanlar arasındaki ve öğrenciler ile nesneler arasındaki mesafeleri ve hiyerarşileri, halk kesimlerinin örgütlenmesinden yararlanmak açısından muazzam bir kullanışlılık sunan çalışma yöntemleri ile birlikte ortadan kaldırmayı öneriyordu.