-
dinle komünalist!: “geleceğin devrimi” üzerine // chris dadallı
murray bookchin'in özellikle son döneminde ağırlıklı biçimde üzerinde durduğu yerinden yönetim ve doğrudan demokrasi yoluyla merkezi devlet iktidarını kademeli biçimde parçalama ve boşa düşürme stratejisinin ayrıntılı biçimde ele alındığı geleceğin devrimi: halk meclisleri ve doğrudan demokrasi kitabı, bu türden bir siyasal stratejinin temel gıdasını anarşizm ile marksizm'in özgün bir birlikteliğinden geçtiğini ileri süren bir çerçeve içinde akıyor.
-
herkes için feminizm – herkesle feminizm // alev özkazanç
kırktan fazla kitabı, sayısız yazınsal müdahalesi ve durmak bilmeyen aktivizmiyle bildiğimiz bell hooks 15 aralık 2021’de bu dünyadan göçüp gitti. feminist teoriye çok güçlü katkılarda bulunan bell hooks bizlere “patriyarkanın cinsiyeti yoktur” ve “feminizm herkes içindir” gibi yüzlerce ilham verici teori çekirdeği bıraktı. bell hooks’u alev özkazanç’ın onun temel sorusu çerçevesinde yaptığı ilham verici bir konuşmanın metniyle anıyoruz, ve onun çok sevdiği küçük harflerle…
-
zanat-atak #0 : sanat dünyasında feminist kontratak; the guerrilla girls // martha kılıç
Eğer konuşmaktan biraz korktuğunuz bir durumdaysanız yüzünüze bir maske geçirin. Ağzınızdan neler çıktığına inanamayacaksınız.
-
nietzsche: bir aziz ve bir şehit // john cowper powys
nietzsche entelektüel bir sadistti –bu inkâr edilemez– ve onun entelektüel sadizmi birçok tuhaf biçim alabileceği için (bunu bize kendisi öğretti) kendi o en duyarlı sinirlerinin özenle bozulması biçimine büründü. sonunda mantığını sahiden de bozan şey budur. ruhani bir açımlama süreciyle –ki insan bunun verdiği ıstırabı kavramaya cüret edemez– doğal “kutsallığını” aldı ve onu, tanrılara uygun bir yemek gibi, apollonvari bir biçim kazanana kadar, oyup durdu. nietzsche’yi sadece çekiçli filozof gibi değil, keskili filozof gibi de görselleştirmeliyiz.
-
gerçekte iğrenç insanlar olan beş aşırı meşhur kişi // mehek kapoor
ölünün arkasından kötü konuşulmaz denir, fakat ya ölmüş olan kişi hakkında söylenenlerin her kelimesini (hatta daha fazlasını) hak ediyorsa? pablo picasso, steve jobs, mahatma gandhi, winston churchill, rahibe teresa. bu beş aşırı meşhur melek imajlı şeytanı kısaca yakından tanıyalım…
-
dada’nın kısa tarihi // nick heath
Tristan Tzara, 1918’deki Dadacı Manifesto’da Dada tavrını şöyle özetleyecekti: “Bırakın herkes bizlerin tamamlaması gereken büyük bir yıkım ve olumsuzluk işiyle meşgul olduğumuzu söylesin. Temiz ve açık. Hemcinslerimizin arınması ve yüzyılları parçalayan ve yok eden haydutların ellerinde çok uzun zamandır kalmış bir dünyanın izi topyekun bir delilik ve saldırganlık döneminin ardından gerçekleşecektir.
-
lolita’nın gerçek (ve çok daha berbat) hikayesi // sean kernan
nabokov’un lolita’sı edebiyatın okurları karanlık yerlere götürüp onları karmaşık konular üzerine düşünmeye zorlama yönündeki güçlü geleneğini sürdüren bir kitap. öte yandan, lolita kitabına ilham veren çok daha rahatsız edici gerçek bir olay var: sally harper’ın başına gelenler. nabokov’un bu olaydan da ilhamla gerçekliği büktüğü lolita’sına yakından bakıyoruz…
-
ciddiyet a.ş. – çentik #2 // süreyya özgör
anneannemlerdeki yeni hayat… salim dayım diye bir şey var… alafranga kırmızı çizgimdir… yoksa dedem japon mu… ilk küfür ve ilk aşk… uzakdoğu ile yakındoğu bedenimde füzyonlanıyor…
-
mark zuckerberg’in metaverse’i gayet boktan bir şey // gian v. volpicelli
“zuckerverse” geliyor! facebook ceo’su mark zuckerberg birkaç hafta önce the verge’e verdiği uzun bir röportajda, facebook sosyal ağının kendisini “bir metaverse şirketi” haline gelmeye hazırlamakta olduğunu ilan etti. fakat yaptığı genel vurgu aslında bir tehlike işareti! belli ki zuckerberg kardeşimiz “vr” parıltısı üzerinden bir verimlilik yazılımı oluşturmaya çalışıyor; insanları bol bol çalıştırarak tabii ki!
-
a la turca kadercilikten ne kadar uzağız? // önder kulak
bugün farklı toplumlarda yazgıcılık için yer alan zorunluluk kaynağının dindar ya da seküler farklı egemen ideolojiler tarafından başka başka güç öğeleriyle içeriklendirildiği görülüyor. bu toprakların insancıkları olarak biz de bundan muaf değiliz. dahası flaubert’ten leibniz’e pek çok düşünürün kavramsallaştırdığı bir kadercilik tarzına adını verecek kadar işin gediklisiyiz. mevzuya yakından bir bakalım…